Aralık 02, 2010

Mükemmeliyetçi Evlilikler



Mükemmeliyetçilik artık neredeyse bir yaşam biçimi haline geldi. Eğitim, kariyer ve teknoloji alanındaki imkanların gün geçtikçe artması insanların ilişki seçimlerinden evliliklerine ve daha sonra da çocuk yetiştirme tutumlarına yansıyarak bütün hayatlarına geçmiş durumda… Peki neredeyse herkes böyleyken bunun bir zararı olur mu? Her şeyin en mükemmeline sahip olmaya çalışmak iyi değil mi? Bu yazımızda bunu inceleyeceğiz…

Mükemmeliyetçilik kişiye hata yapma hakkı tanımayan, performans ve başarının her zaman en üst düzeyde olmasını gerektiren bir düşünce ve davranış biçimidir. Mükemmeliyetçi kişilerin çok yüksek ve genellikle rasyonel olmayan hedefleri vardır. Bu hedeflere ulaşmak için yoğun bir çaba harcar ve ulaşamadıklarında da büyük bir hayal kırıklığı yaşarlar.

Mükemmeliyetçilik kişisel olarak yaşandığında belki bireyin kendi kendine yaşadığı ve dışarıyı çok da fazla rahatsız etmeyen bir durumken evlilik söz konusu olduğunda durum ilişkiye direkt olarak etki etmektedir. Burada, belirlenen gerçek dışı ve yüksek standartlara başkalarının uymasını bekleme eğilimi vardır. Mükemmeliyetçiler evlilikte ve diğer yakın ilişkilerinde bu nedenle zorluk yaşarlar. Realite dışındaki karşılanması çoğu zaman imkansız olan beklentileri, hem kendilerinin hem de eşlerinin ilişkiye dair mutsuz olmasına neden olur. Özellikle evlilik ve eş ile ilgili sürekli en iyisi için çaba sarf etmek, aradaki gelişmeleri daima göz ardı etmek ve bir şey yolunda gitmediğinde dünya başına yıkılıyormuş gibi hissetmek söz konusu oluyorsa bu pek mükemmel bir durum olmayacaktır…

İlişkide mükemmeliyetçi partnerin tarafından bakarsak, başlangıçtaki sorunları görmezden gelip her şeyin mükemmel ve ideal bir şekilde ilerleyeceğine dair inancı ve bu konudaki çabası bir süre devam eder. Ancak gelişmeler onu tatmin etmedikçe ilişkiden şikayet etmeye, yeni idealler oluşturmaya ve mutsuz olmaya başlar.. Partnerlerden birinin mükemmel olma durumu çocuğun doğması ile ona da geçer.. Mükemmel bir çocuğu tarif eden ne ise, mükemmeliyetçi ebeveyn onu sağlamaya çalışır… Çocuğu ile ilgili de daima bir beklenti içindedir. En başarılı, en uslu, en çalışkan o olacak gibi. Buna yakın bir başarı olduğunda ise bununla tatmin olmaz ve hatta bundan üzüntü duyar.

Beklentileri neredeyse hiçbir zaman karşılanamayan mükemmeliyetçi eşlerin, bunun sonucunda gösterdikleri tutum ve davranışlar da büyük ölçüde negatif olmaktadır. Yapılan bir araştırmaya göre, çiftlere, eşlerinin mükemmeliyetçi olup olmadığı sorulmuş ve bu soruya evet yanıtını verenlerin çoğunluğu eşlerinin ilişkilerindeki problemlerle ilgilenirken “iğneleme” ve “aşağılama” davranışları kullandıklarını söylemişlerdir. Bu tarz davranışlar ilişkiye büyük ölçüde zarar vermekte ve çiftlerin ilişkilerinden daha az tatmin olmalarını sağlamaktadır. Eşlerinin mükemmeliyetçi olduğunu belirten kişiler aynı zamanda ilişkilerinden mutsuz olduklarını çünkü asla beklentileri karşılayamadıklarını ifade etmişlerdir.

Mükemmeliyetçi Evlilikler ve Rasyonel Olmayan İnançlar…

• “Ya hep ya hiç” Düşüncesi: Olayları, arada pek çok derece olabileceğini düşünmeden, sadece doğru ya da yanlış olarak görme eğilimindedirler.
“Benden özür dilemediğine göre artık beni sevmiyor”

• Aşırı Katı Standartlar ve Esnek Olamama: Beklentileri, hedefleri esnetme konusunda güçlük yaşarlar.
“Evlenmeden önce kesinlikle bu sınavı geçmeli ve iş yerinde terfi almalı, değilse evlenmemeliyiz”

• Zihin Okuma: Eşlerinin zihinlerini okuduklarını; genellikle de kendileri hakkında olumsuz yargılar edinebileceklerini düşünürler.
“Akşam ben çıkmak istediğim halde onun çıkmak istemediğine %100 eminim sormaya bile gerek yok”

• Zorunluluklar: İşlerin nasıl olması gerektiği konusunda kurallar koyarlar; bu kurallar bozulduğunda da suçluluk ve yetersizlik yaşarlar.
“Hafta sonları ev işlerini düzenlemek için erken kalkmalıyız, aksi taktirde evi idare edemeyeceğiz.

• Aşırı Sorumlu Hissetme ve Kontrol: Eşlerinin hata yapmalarından ve zarar görmelerinden kendilerini sorumlu tutarlar; onların davranış ve düşüncelerini kontrol etmenin gerektiğini düşünürler.
“Eğer onu arayıp tembihlemezsem eve gelirken markete uğramayı kesin olarak unutacak”

• Eşlerine Güvenme Güçlüğü: Bir işi yaparken eşlerine görev verme ya da iş paylaşımı konusunda güçlük yaşarlar.
“Evin temizliği, çocukların bakımı ve yemek gibi şeyler benden sorulur onun yaptığını düşünemiyorum her şey yarım yamalak olurdu.

• Uygun Olmayan Karşılaştırma: Kendilerini sürekli diğer insanlarla karşılaştırırlar ve bunun sonucunda da daha fazla olumsuz duygu yaşarlar.
“Onların çok güzel bir evleri var, bizim hiçbir zaman böyle bir evimiz olmayacak..

Bardağın Dolu Tarafını Görme Zamanı!

Evlilikte mükemmeliyetçi bir tutum içinde olmak bir süre sonra ilişkinizle ilgili kaygılı ve mutsuz olmanıza neden olacaktır. Araştırmalar, mükemmeliyetçi kişilerin istedikleri noktaya ulaşamadıkları sürece kendilerini değersiz hissettiklerini bununda sonunda depresyon gibi rahatsızlıklara neden olabileceğini gösteriyor. Mükemmeliyetçilik hem size hem de ilişkinize faydadan çok zarar getiren bu duruma dönüştüyse aşağıdaki adımları atmanın zamanı gelmiş demektir..

• İlişkinizde şu ana kadar daha çok olumsuza odaklandığınız durumlarla ilgili bir değişiklik yaparak olayların olumlu ne gibi tarafları olduğu üzerinde durabilirsiniz.

• İlişkinizden kendinizden ve eşinizden bu da yapıl-malı şu da yapıl-malı diye beklediğiniz pek çok şey var. Bunu her söylediğinizde sırtınıza bir yük daha bindiğini düşünün. Bir günün sonunda bundan ne kadar yaptığınızı sayın ve bazılarını eleyerek kendinizi biraz yükten kurtarmaya çalışın.

• Yarar/zarar analizi yapın. İlişkinizde sizinle veya eşinizle ilgili mükemmel olmasını istediğiniz şeyin olduğunda ne kadar yarar, olmadığında ne kadar zarar getireceğini düşünün. Böylelikle size çok kaybettirmeyecek bir şeyden vazgeçerek kendinizi biraz rahatlatabilirsiniz.

• Standartlarınızı belli bir ölçüde azaltmaya ya da küçültmeye çalışabilirsiniz. Bu standartsız olacaksınız anlamına gelmeyecektir.

• Hatalı veya başarısız bulduğunuz konularla ilgili bir daha aynı hatayı yapmayacağınızı, bunu yaşamış olmanın sizi geliştirdiğini ve size yeni bir şey öğrettiğini düşünebilirsiniz.



Uzm.Psk.Özge Altan Aytun





Paylaş

Ekim 20, 2010

Mutlu İlişkilere Dair...




Son 10 yıl içerisinde yapılan araştırmalar, ülkemizde evliliklerinin % 50 sinin ilk 5 yıl içerisinde bittiğini, ilk 1 senede biten evliliklerin ise giderek arttığını gösteriyor. Biz de bu durumu Ekim ayında Psikoloji İstanbul’un davetlisi olarak Türkiye’ye gelen evlilik ve ilişki alanındaki dünyaca ünlü uzman Dr. John Gottman’ a sorduk.Dr. John Gottman,mutlu ilişkileri inceleyerek elde ettiği formülleri ve ilişki, evlilik ve boşanma ile ilgili merak edeceğinizi düşündüğümüz sorularımızı yanıtladı.


Evliliklerin yaklaşık % 50’si neden başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bu durumu çiftlerle ilgili çalışmaların duayeni olarak nasıl açıklıyorsunuz?

İlişkinin en başlarında güvenle ilgili oluşturulması gereken pek çok alan var. İnsanların kafasında ilişkisine dair pek çok soru var. Ona arkadaşım olarak güvenebilir miyim? Hayal kırıklığına uğradığımda beni dinlemesi için ona güvenebilir miyim? Bir partner olarak, ev işlerini paylaşırken, zor zamanları paylaşırken ona güvenebilir miyim? Bu insan bana saygı gösterecek mi? gibi esası güvene dayalı olan sorular soruyor.

Güven ile ilgili bu bilgiler, çoğu zaman tartışmalar sayesinde oluşuyor. Bu alanları tartışmalar aracığı ile netliyoruz. Biz, ilişkinin ilk aşamalarında insanların yaşadığı en büyük dönüşümü “ben” den “biz” e geçiş dönüşümü yani “takım olabilmek” olarak adlandırıyoruz. Bu süreçte, yani ilişkinin ilk başlarında yaşanan yoğun tartışma ve anlaşmazlıklar ise güven oluşturmak yerine güveni yok ediyor.

Boşanmayı Gerçekten Tahmin edebiliyor musunuz?

Boşanmayı ya da tehlike sinyallerini çiftler anlaşmazlıkları ile ilgili konuşmaya başladıkları ilk 3 dakikada anlıyoruz. İlişkilerinde yaşanacak problemleri çözemeyecek olan çiftler ya da nasıl çözeceklerini bilmeyenler hemen anlaşılabiliyor. Bu kişiler genelde kendilerini daha fazla düşünen, savunucu bir yapıya sahip, problemin karşı taraftan kaynaklandığını söyleyen, ve dolayısıyla karşı tarafın kişiliğini değiştirmek zorunda olduğunu belirten kişiler oluyor. Eşimin terapiye ihtiyacı var diyen, ben mükemmele yakın davranıyorum ama eşimin karakteri ile ilgili değiştirmesi gereken pek çok şey var diyenler oluyor..
Eleştiri ve birbirlerine saldırıyı yoğun olarak yapan çiftler için de aynı şey geçerli. Saldırgan biçimde eleştirilmek insanların savunmacı davranmalarına neden oluyor. Kişi fizyolojik olarak yüksek düzeyde uyarılıyor. Böyle olduğunda tartışmaları başarı ile yürütmek ve sonlandırmak imkansız bir hale geliyor. Çok kısa bir süre sonra da bu eleştirel olumsuzluk hali, tartışma olmayan ortamları bile kapsar hale geliyor. Dolayısıyla bu ilişkinin geleceğini kolayca tahmin edebiliyorsunuz.

Diyalog kurmak, çiftlerin normal olarak yaşadıkları çatışmaları yara almaksızın yaşamalarını sağlamakta. Mutlu çiftlerin dahi yaşadığı çatışmaların % 69’u zaten hiç çözümlenmiyor. Bu nedenle diyalogun önemi çok büyük. Bu çatışmalarla ilgili diyalog kurabilmeleri önemli. Mutlu çiftler bunu iyi başarıyorlar. Önemli olan bireylerin ilişkileri mutlu bir şekilde sürdürebilmeleri için gereken becerileri edinebilmeleri. İlişkilerde çatışmaların yaşanması kaçınılmazdır ve aslında insanların birbirlerini tanımaları ve yakınlaşmaları sürecinin de bir parçasıdır.


Kitabınızda, yıkılan ilişkilerde yapılan iletişim hatalarından yoğun olarak bahsediliyor. İletişimde hata yapmamak nasıl mümkün olabilir?

Hemen herkes diğerleri ile iletişim kurarken hatalar yapar. İyi biliyoruz ki her ilişkide pişmanlıklar var. Mutlu ilişkilerde, yani işlerin gayet yolunda gittiği durumlarda dahi kişilerin “Keşke böyle davranmasaydım” dediği durumların var olduğunu ve bunun kaçınılmaz olduğunu gösteren matematiksel kanıtlar var. Temel bir iletişim hatası olarak söyleyebileceğimiz şeylerden biri şu: ilişki ustalarının “aşağılama”dan uzak durduğunu biliyoruz. Ama yine de iletişim sırasında onlar da pek çok hata yapıyor. Ancak ilişki ustaları yapılan hataları iyi telafi ediyor, tamiri iyi yapıyorlar. Yaptıkları olumsuz davranışın sonucunu etkin biçimde tamir ediyor ve ilişkinin uçuruma gitmesini önleyebiliyorlar. Geçmiş duygusal yaraları etkin biçimde sarıyorlar. Bunu sağlayan temel faktörlerden birinin aralarındaki ilişkinin, yakınlığın ve arkadaşlığın kalitesi olduğunu biliyoruz. Mutlu bir ilişki için, çift arasında işe yarayan, kaliteli bir arkadaşlık, yakınlık söz konusu olmalı. İlişkide halihazırda yeterli bir olumluluk olduğunda, işler yolunda gitmediğinde dahi, onarma girişimleri karşı taraf tarafından kabul ediliyor ve iyileştirmek de daha kolay oluyor. Pek çok kişi iyi iletişim kurmuyor ama onarma girişimleri başarılı oluyor.


Peki çiftler, ilişkilerini nasıl koruyabilirler? Özellikle nelere dikkat etmeliler?

İlişkilerin gerçekten mutlu bir şekilde yürümesi için 3 alana odaklanmamız gerekiyor. Birincisi arkadaşlık ve yakınlık; İkincisi tartışmaları yapıcı bir biçimde yapmak. Tartışma her ilişkide kaçınılmaz bir durumdur fakat yapıcı ve birbirinize yakın olabilirsiniz. Üçüncüsü ise birlikte bir “ortak anlam” ve “amaç” geliştirebilmektir.Birbirinin yaşam hayallerine inanmak ve onlarla gurur duymaktır. Dolayısıyla biz enstitümüzde bu üç alan ile çalışıyoruz.
Arkadaşlık ile ilgili çok spesifik olarak çalışıyoruz. Arkadaşlığı araştırmalarımızda spesifik olarak tanımlayabiliyoruz. Birbirini tanımak, ilişki haritasını oluşturmak, saygı duymak, sevgi ve şefkat göstermek, hayranlık duymak ve bunu ifade edebilmek de çok önemli. Sonuç olarak, partnerinin ihtiyaçlarını karşılamak için gerekenleri bilmek ve böylelikle bu ihtiyaçları karşılamakla ilişkinizi koruyabilirsiniz…


Tüm bunlar çok mantıklı görünüyor. Bunları anlattığınız çiftler de tabi ki size hak vereceklerdir. Ancak uygulama nasıl sağlanabilir? Biz bunu yapamıyoruz diyebilecek çok sayıda çift var.


Maalesef hiçbir toplumda insanların bunları öğrenebilecekleri bir kurum, bir durum ya da zaman aralığı yok. Bu bilgiler okullarda öğretilmiyor. Üniversitelerde söz edilmiyor. Hatta evlilik merciini önemseyen dini kurumlar, kiliseler, camiler, sinegoglar dahi bu bilgileri anlatmıyor. Evlenmek isteyen kişilere, “gelin sizi bir eğitime alalım ki, ilişkiniz iyi gitsin” denmiyor. Bu bilgileri öğrenebilecekleri yerler, ancak bizimki gibi danışmanlık merkezleri olabiliyor. Bu nedenle de aslında odaklanmamız gereken, insanların bu becerileri, daha çocukluktan itibaren öğrenmelerini sağlayabilecek bir sistem kurabilmek. Türkiye’de bizim eğittiğimiz çok az sayıda uzman var ve bu kişilerin davetlisi olarak İstanbul’a geliyoruz. Dileriz bir dizi eğitimden sonra, Türkiye’ye de bu bilgileri paylaşabilecek ve değişimi sağlayabilecek çok sayıda uzman sağlamış oluruz.


Öğrenmek için artık çok mu geç?

Herkesin her zaman öğrenebileceğini düşünüyorum çok karmaşık bir şey değil. Bir insanı anlamaya çalışmanın, ona sorular sormanın, onun yanıtlarını takip etmenin, o insanla ilgilenmenin, kişisel farklılıkları fark etmenin de çok karmaşık olmadığını düşünüyorum. Onu beğendiğinizde, keyifli bir zaman geçirdiğinizde, ona minnettar olduğunuzda bunları sadece düşünmek yerine düşüncelerinizi dile döküp ifade etmek hiç de zor değil..


Mutluluk Ne Kadar Önemli? Kadın ve Erkek Arasında Bu Konuda Bir Fark Var Mı?


İlişkilerde mutluluk oldukça önemli. Özellikle kadınlar için çok önemli. Erkekler için kadınlarınki kadar kritik değil. Çünkü erkekler kadınların mutlu mu mutsuz mu oldukları ile ilgili bilgisizdirler. Dolayısıyla kavga yoksa onlar için bir sorun yok ve her şey yolunda demektir. Cinsel hayat yolunda gidiyorsa her şey yolundadır. Dolayısıyla bize de % 80 oranında konuyu kadın getiriyor ve “bunu halletmemiz lazım” diyor.

Araştırmalara göre kadınlar eşlerinin taleplerini karşılamakta daha başarılı ve daha yapıcı bir tutum sergilerken, erkekler eşlerinin taleplerini kabul etmekte ve değişmekte daha çok sıkıntı yaşamaktadırlar. Kadınlar evlilikle ilgili sorunlarını ve eşlerinden beklentilerini daha çok ortaya koymakta ve bu konuda tartışmak ve çözüm üretmek konusunda daha istekli görünmektedirler. Eşlerinin bu taleplerini dikkate alan ve kendilerini bu anlamda esnetebilen erkeklerin evlilikleri, diğerlerine oranla daha uzun sürmekte ve daha mutlu bir birliktelik yasamaktalar.

Bugün çiftler, eski kuşaklardan farklı olarak, daha çabuk vazgeçiyorlar sanki ilişkilerinden. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?

İnsanlar son yıllarda bir ilişkiye başlama ve bağlanma konularında daha fazla sıkıntı yaşıyor. Evlilik yaşı da buna bağlı olarak artıyor. İnsanlar evlenme konusunda daha isteksizler, daha fazla birlikte yaşamayı ama o imzayı atmamayı tercih eden çift var. Artık lezbiyen çiftler, heteroseksüellere göre daha fazla evlenmek için birbirlerini zorluyorlar. Ama bana sorarsanız bu değişimler, güzel değişimler. En azından artık kadınların büyük bölümü istismara uğradığı bir ilişkide kalmak zorunda olmadığını, ayrılmak gibi bir şansı olduğunu biliyor. Ve asıl sağlıklı olan da bu. Erkekler de artık sadece geçim sağlamanın yeterli olmadığını görüyor. Karşısındaki kişiye destek olan, onun için bir yol arkadaşı, iyi bir baba, iyi bir eş olması gerektiğini bilen ve buna göre davranmaya çalışan erkeklerin oranı geçmiş yıllara göre çok daha fazla.

Değişimle ilgili söylenebilecek belki tek kötü şey, ekonomik sıkıntılar nedeniyle, ilişkinin üstüne binen yükler. Çoğu çifte baktığımızda her iki bireyin de çalıştığını görüyoruz. Bu durum özellikle çocuk doğduktan sonra ilişki üzerine inanılmaz yüksek düzeyde bir stres yüklemesine neden oluyor. Çocuk yetiştirme görevi, özellikle Amerikan toplumunda yoğun olarak rastlanan alkol ve madde bağımlılığı da eklendiğinde son derece karmaşık bir süreç haline geliyor. Çiftler kesin olarak ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Bu nedenle kolay pes ettiklerini düşünmüyorum. Sadece ilişkiler üzerindeki baskı ve stres faktörleri eskiye göre daha yoğunlaşmış durumda.





Bu Röportaj, Marie Claire Dergisi Ekim 2010 Sayısında Yayımlanmıştır.



Paylaş

Ekim 15, 2010

Bebek Doğduktan Sonra İlişkiniz...ve Öneriler


Çiftlerin üçte ikisi, bebek sahibi olduktan sonra ilişkilerinde hissettikleri doyumun belirgin bir biçimde düştüğünü söylüyor. Çatışmaların oranında ve çiftlerin birbirine uyguladıkları duygusal şiddette bir artış yaşanıyor. Çiftler daha sık tartışmaya ve daha az yakınlık hissetmeye başlıyor. Birbirlerine duydukları tutku azalıyor; cinsellik ve romantizm de ciddi bir şekilde sekteye uğruyor. Değişen tüm bu koşullar, pek çok çiftin diğer etkenlerin de birleşimi ile boşanmasına neden olabiliyor.

Pek çok araştırma, çatışmalı ilişkiler yaşayan çiftlerin bebeklerinin, gelişimsel sıkıntılar yaşadığını göstermektedir. Ebeveynlerin stresli, yalnız, depresif hissetmeleri, bebeklerine daha az tepki vermelerine neden olmaktadır. Mutsuz ebeveynler tarafından yetiştirilen bebeklerin geç konuşan, tuvalet eğitimini geç alan, motor gelişimini yaşıtlarına göre daha sonraki dönemlerde tamamlayabilen bebekler oldukları ve yaşamın ilerleyen yıllarında özellikle sosyal ortamlarda düşük özgüven sahibi olduklarını göstermektedir.

Neler Yapılabilir?
-Her çiftin aynı sorunları yaşadığını bilin: Çünkü her çift bebekleri dünyaya geldikten sonra daha fazla stres yaşıyor, daha duygusal, daha savunmacı ve daha fazla tartışma eğilimi yaşayabiliyor.

-Bebeğinizle birlikte vakit geçirmenin keyfine varın: Bebek sahibi olmanın keyfine birlikte vardığınız ve hayata getirdiğiniz bu güzel varlıkla birlikte vakit geçirdiğiniz sürece aranızdaki ilişkinin kötüye gitmek yerine daha da güçlenmesi için ne kadar çok neden olacağını göreceksiniz.

-Tartışmalarınızın sakin geçmesini sağlayın: Bir çift olarak tartışmamanız mümkün ve sağlıklı olmayacaktır. Tek yapmanız gereken tartışmaları centilmen bir noktada tutmak. Daha yumuşak cümlelerle, daha çok ne düşündüğünüzden, ne hissettiğinizden ve neye ihtiyaç duyduğunuzdan bahsederek tartışın.

-Aranızdaki paylaşımın ve arkadaşlığın eksilmemesini sağlayın: Birbirinize olan biten hakkında konuşmak için zaman ayırın. Hayatınızda pek çok şey değişti ve 5 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz, hayatınızla, çevrenizdeki insanlarla ilgili neler düşünüyorsunuz vb. konularda yeniden konuşmak ve birbirinizin şimdi ne düşündüğünü öğrenmeye ihtiyacınız var.

-Cinsel yaşamınıza özen gösterin ve cinsellikten aldığınız keyfi arttırın: Bebeğinizin doğumunun ardından aranızdaki yakınlığı bozmamak adına en çok özen göstermeniz gereken paylaşımınız cinselliğiniz olacaktır. Cinsel yaşamdan aldığınız hazzın devamlılığını sağlamak için eşinizle konuşun, neler istediğinizi nelere ihtiyaç duyduğunuzu belirtiyor olun.

-Baba-bebek arasındaki ilişkinin yakın ve sıcak bir ilişki olmasını sağlayın: Babalar ve bebeklerinin arasında yaşanacak olan sıcak ilişki, bir çift olarak da mutlu olmanızı sağlayacaktır. Pek çok çift için bebek dünyaya geldikten sonra yaşanan yalnızlığın nedeni anne-bebek arasındaki yakın bağa yaklaşamayan babalardır. Dolayısıyla anneler de babalar da farkına bile varmadan kendilerini yalnız hissetmeye başlayabilirler.

-İlişkiyi zenginleştirecek yenilikler geliştirin: Bir çift olarak yaşamınızda oluşan bu güzel değişikliğe uygun yeni rutinler geliştirmeye çalışın. Birbirinize nelerden keyif aldığınızı, birlikte neler yaptığınızda mutlu olduğunuzu yeniden sorun ve birbirinize zaman ayırın.



Bu yazı, Mother&Baby dergisi Ekim 2010 sayısında yayımlanmıştır.



Paylaş

Bebek Doğduktan Sonra İlişkiniz...


İlişki Araştırmaları Enstitüsü kurucusu ve başkanı, aynı zamanda “Baby Makes Three” isimli kitabın yazarı Profesör Doktor John Gottman, bebeğin doğumunun ardından geçen ilk ayların çiftlerin ilişkileri açısından zorlayıcı bir dönem olduğunu belirtiyor. 35 yılı aşkın süredir çiftler arasındaki ilişkiyi güçlü tutabilmek için çeşitli araştırmalar yürüten Gottman’ın, çiftin hayatına bebeğin eklenmesinin ardından oluşan değişimlerle ilgili araştırmasını sizlere sunacak ve konuyla ilgili uzmanımız Psikolog Filiz Kaya’dan görüşlerini alacağız. Bebek doğduktan sonra eşler arasında neler yaşanır? Neler değişir? Olumlu değişimi sağlamanın püf noktaları nelerdir?

Dünyada konuyla ilgili yapılmış en kapsamlı araştırmaları sunan Gottman, bebek sahibi olan çiftlerin % 67’sinin bebeğin doğumunun ardından geçen 3 yıl süresince, eşleri ile olan ilişkilerini “Mutsuz” olarak tanımladıklarını belirtiyor. Bebekten önce ilişkilerini “Mutlu” olarak tanımlayan binlerce çiftle yapılan bu araştırmada, çiftlerin sadece % 33’ü bebek doğduktan sonraki dönemde ilişkilerinden “Memnun” olduklarını söylüyorlar. Ancak bu % 33’lük grup da bebek doğduktan sonra geçen ilk 3 yılı aralarındaki ilişki açısından “Yüksek Düzeyde Stres Yaşanan Bir Dönem” olarak tanımlıyor. Araştırmanın uzun dönemli sonuçlarına bakıldığında, % 67’lik grup içinde yaşanan boşanmaların diğer gruba göre 4 kat daha fazla olduğu görülüyor.

Çiftler açısından zorlayıcı ama bir o kadar da güzel olduğu bilinen bu dönem nasıl yaşanıyor? Psikolog Filiz Kaya’ya göre, ebeveynliğe geçiş büyük bir değişim dönemi. Bu değişimle, yani ebeveynliğe geçişle başa çıkabilen bireyler ilişkide oluşan değişimleri de olumluya çevirerek ilişkilerini güçlendirebiliyor. Ancak yaşanan değişimle başa çıkamayan kişiler için ise, eşler arası çatışmalar kaçınılmaz hale geliyor ve evlilikler çatırdamaya başlıyor. Değişimin ne gibi noktalarda zorlayıcı olduğunu uzmanımız kısaca şöyle tanımlıyor: “Ağlayan bir bebeğin yanında romantizm zordur. Çiftler daha önce yaptıkları ve yakınlık hissetmelerini sağlayan pek çok şeyi özellikle ilk aylarda yapamaz hale gelirler. Her ikisinin de çok sevdiği ve belki de uzun süredir bekledikleri o güzel varlık yanlarında olmasına rağmen, beraberinde bir dizi zorluğu ve sorumluluğu da getirir. Bebekler sürekli bakıma ihtiyaç duyar ve bu çoğu zaman her iki ebeveyn için de tam zamanlı bir mesai demektir; dolayısıyla eşler birbirlerine zaman ayıramamaya başlarlar. Fiziksel yorgunluk, çoğu çift için duygusal ve bedensel uzaklaşmaya neden olabilir.”

Sonuçların çarpıcılığı, olumsuz olan % 67’lik orandan çok, azınlıkta görünen % 33’lük grubun aynı stres düzeyinde değişimi hissetmelerine rağmen, değişim sürecinde ilişkileri açısından bir sıkıntı yaşamış olmaları. Peki nedir aradaki ayrım? Hangi çiftler bebek sahibi olduktan sonra birbirlerinden uzaklaşıyor, hangi çiftler mutlu bir şekilde ilişkilerine devam ediyor?

Sorumlulukların Artışı
Uzmanlar özellikle bebek eve geldikten sonraki ilk birkaç ayda yaşanan bedensel yorgunluğun pek çok kadında derinleşerek depresyona neden olabildiğini belirtiyorlar. Çoğu çift, bebek eve geldikten sonra daha da belirginleşen yeni sorumluluklarının, beklediklerinden daha fazla olduğunu belirtiyor. Beklentiden yüksek olarak ortaya çıkan zorunluluklar da hissedilen yorgunluğu arttırırken, tükenmeye giden sürenin de kısalmasına neden olabiliyor. Bu durumda her iki ebeveyn de kısa bir süre sonra kendilerini yetersiz, ihmal edilen ve yalnız bireyler olarak algılamaya başlıyor. Hatta bazı çiftler arasında oluşan mesafe ve her geçen gün artan şiddette hissedilen yalnızlık, bireyleri aldatmaya sürükleyebiliyor.

Atıfların Önemi
Psikolog Filiz Kaya, pek çok çiftin bebek doğduktan sonra yaşanan zorlukları birbirlerine atfetmelerinin ilişkiye yaşattığı olumsuzluğu vurguluyor. “Bebek sahibi olmadan önce danışmanlık alan çiftlerde gördüğümüz belirgin bir farklılık var. Doğum öncesinden itibaren, bebekleri dünyaya geldikten sonra yaşanabilecek olumsuzluklarla ilgili daha önceden bilgi sahibi olan çiftler, aralarında bir problem ortaya çıksa da, bu problemin nedenlerini ilişkilerinde aramıyorlar. Örneğin sorumlulukların paylaşımı ile ilgili bir sıkıntı yaşadıklarında “zaten sen hep böylesin, her şeyi kendi başıma yapmak zorunda kalıyorum” demek yerine, “sanırım bu kadar sorumluluk beni zorluyor; ne yapabiliriz?” sorusunu sormayı tercih ediyorlar. Yaşanan zorluğu birbirlerine ya da ilişkilerinin iyi gitmeyişine değil, değişime ve ihtiyaçların farklılaşmasına atfediyor ve çözümleri de bu farkındalık sayesinde birlikte üretmeye çaba gösteriyorlar.

Bu yazı, Mother&Baby dergisi Ekim 2010 sayısında yayımlanmıştır.



Paylaş

Ekim 14, 2010

Eşler Birbirini Neden Aldatıyor?





Bir anda bir tesadüfle karşılaşıyorsunuz. Bazılarınız seyahatte bazılarınız bir arkadaş davetinde bazılarınızsa işyerinde buluyorsunuz onu. Aslında mekân çok da önemli değil böyle konularda. Sonuçta değişmeyen tek şey onu gördüğünüzde kalp atışlarınıza hakim olamamanız. Çünkü aşk kapıyı çalıyor hem de gümbür gümbür. Aradan biraz zaman geçiyor bu kez onsuz yaşayamayacağınızı düşünüyorsunuz ve evleniyorsunuz. İşte film de buradan sonra başlıyor. Çünkü bazen ne aşk kalıyor ne de arada ilk günlerki gibi bir romantizm... Kurduğunuz aile çatırdıyor ve birden kendinizi hakim karşısında boşanırken buluveriyorsunuz. Geriye dönüp baktığınızda kendinizi suçlamıyorsunuz, varsa yoksa karşı tarafta aranıyor tüm sorunlar... Peki neden böyle oluyor? Evlilikler niçin bitiyor? Neden aynı eve girilince anlaşmazlıklar ortaya çıkıyor? Mutsuz evlilik ne gibi sağlık sorunlarını getiriyor?
35 yılda 3 bin çift üzerinde yaptıkları araştırmalar sonucu mutlu evliliğin sırlarını ve boşanmanın çeşitli tekniklerle önlenebilir olduğunu kanıtlayan ilişki danışmanlığı ve evlilik terapisinin duayenleri John ve Julia Gottman Psikoloji İstanbul'un davetlisi olarak İstanbul'a geldiğinde fırsatı kaçırmadan tanışmak istedik ve aklımızdaki bu soruları onlara yönelttik. Onlar da sürekli kavga ediyorlarmış. Hatta Julia'nın dediğine göre "Korkunç görünen büyük kavgalar" yaşıyorlarmış... Peki nasıl bu kadar uzun süre birlikteler, çiftlere neler öneriyorlar onlardan öğrendik...

Günümüzdeki evlilikler neden bitiyor?

Mr. Gottman: Evliliklerin bitmesinin temel nedeni erkek olan tarafın kadın olan tarafa nasıl davrandığıyla bağlantılı. Eğer eşler birbirine saygı, şefkat ve sevgi gösterirse evlilik devam ediyor.

Evliliğin devamı nasıl geliyor peki? Yine aynı davranışları göstererek mi, yoksa ek olarak birşeyler yapmak mı gerekiyor?

Mr. Gottman: Fikir ayrılıklarında bununla nasıl başa çıktıkları da çok önemli. Eğer "Bu sorunun nedeni sensin" demek yerine, "Bu sorun bizim sorunumuz, ikimize de ait" derseniz o zaman evlilikler çok daha iyi gidiyor.
Mrs. Gottman: Fiziksel bir şiddetin olmaması da önemli bir sebeptir. Aldatma da temel yıkıcı nedenlerden biri. Bunlar olmazsa ilişki sağlam biçimde gider. Hem şiddet hem de aldatmak ilişkie ihanet etmek demektir. Eğer bir ihanet varsa, şiddet varsa bunun da çözülmesi gerekir. Özür dilemek gerekir. Problemi çözmek çok önemli.

ALDATMA NEDEN OLUYOR?

Eşler neden aldatıyorlar?

Mr. Gottman: Çatışmaktan kaçınmaktan olabiliyor. Eşinize nerede sorun yaşadığınızı, nerede sıkıntı yaşadığınızı söylememek için de aldatmalar olabiliyor. Yalnızsanız, seks hayatınız iyi değilse bu konuyu eşinizle konuşmanız gerekir.
Mrs. Gottman: Başka kadınları baştan çıkarmak bazı erkekler için gurur meselesi de olabiliyor. Bu da aldatma nedeni olarak ortaya çıkıyor. Tek bir aldatmayla kaybettikleri birşey var aslında: Eşleriyle aralarındaki o derin bağ kırılmış oluyor.

Evliliği ilk günkü gibi taze tutmanın sırrı nedir?

Mr. Gottman: Birbirinizle ilgili bilgilerinizi revize etmelisiniz. Birbirinize sorular sorun, açık uçlu sorular olmalı. Ama bu soruların cevabı evet ya da hayır olmamalı. Eşe romantik biçimde davranmak gerekir, evliliğin ilk günlerinde olan şey de budur.

Mrs. Gottman: Partnerinizin hayalini dinlemelisiniz. Gelecek hayalleri mesela. Bunlar için de çaba harcamak gerekiyor.

GERGİNLİKTE YAPILMASI GEREKENLER

Mutsuz bir evlilik nelere yol açar?

Mr Gottman: Depresyona neden oluyor ilk başta. İnsanlar yaşadıkları depresyonun nedenini kendi yaşamında değil, partnerinde arıyor.
Mrs. Gottman: Eğer bu mutsuzluğun içinde fiziksel şiddet varsa, kadın eşlerin korku, stres bozukluğu yaşayabiliyor.

Evde bir gerginlik olduğu zaman çiftler nasıl hareket etmeli?

Mrs. Gottman:
Öncelikle sakinleşmeleri gerekiyor. Sonra birbirleriyle konuşmalılar. O tartışma sırasında ne olduğunu ifade etmeleri gerekiyor. Ne dediler mesela o kavgada? Bu noktada birbirini dinlemek çok önemlidir. O gerginliğe nasıl dahil olduklarına dair sorumluluğa sahip olmalılar. Mesela, "Burada ben şunu söyledim" demeliler. Çiftler arasındaki tartışmaların yüzde 69'u çözülemiyor. O nedenle nasıl davrandıklarını bilmeleri gerekiyor. Bu yüzde 69'luk dilimin çözülememesinin sebebi kişilik ve yaşam tarzıyla alakalı.

BİRLİKTE YAŞAMAK TANIMAK İÇİN ÖNEMLİ

Aslında ben de tam o noktaya gelecektim. İki ayrı kültürden ve toplumdan gelen insanların biraraya gelmeleri zor mu?

Mr. Gottman: Her ilişki kültürlerarası bir ilişkidir. Herkes ayrı ailelerden biraraya geliyor. Birbirlerine alışmaları gerekiyor. Birbirlerinin geleneklerine de saygı göstermeleri gerekiyor. Yeni bir aile oluşturuyorlar.

Evlenmeden önce insanlar genelde birbirlerine iyi yönlerini gösteriyor. Bu sorun getiriyor değil mi?


Mr. Gottman: Daha en başta ortada aslında. Çiftler ne kadar iyi taraflarını gösterse de birlikte çıktıkları olumlu ya da olumsuz yönlerini görebilirler.

Mesela bir taraf kendisini çok temiz, düzenli gösterebilir ama evlendikten sonra bunun tam tersi de çıkabilir...

Mrs. Gottman: Birlikte yaşamıyorlarsa pek çok şeyi görmezler. Birlikte yaşadıkları zaman görmeye başlayacaklar. Orada da daha fazla kabul etmeyi çalışmaları gerekiyor.

Bir çiftin boşanacağını nasıl tahmin ediyorsunuz?

Mr. Gottman: Birbirlerini dinliyorlar mı ona bakıyoruz. Bir sorun olduğunda "Bunun sebebi sensin" diyorlar mı? Bunlarla anlaşılabiliyor.
Mrs. Gottman: Eğer savunmaya geçiyorlarsa, "Hayır ben değilim" şeklinde davranıyorlarsa bu iyi birşey değil. Birbirlerine saygısız davranıyorlarsa boşanırlar. Çiftlerden önce tartışma yapmalarını istiyoruz. Fizyolojik uyarılma şiddetli oluyorsa bu da kötüdür.

SÜREKLİ KAVGA EDİYORLAR

Bu kadar zamandır evlisiniz. Hiç kavga etmediniz mi?

Mr. Gottman: Sürekli kavga ediyoruz
Mrs. Gottman: Korkunç görünen büyük kavgalarımız oluyor. Ama önemli olan o kavganın ardından birbirimizi onarırız.
Mr. Gottman: Çünkü özde çok iyi arkadaşız.


Bu Röportaj, 13.10.2010 tarihinde HaberTürk internet sitesinde yayımlanmıştır.

Kaynaklar
http://www.haberturk.com/saglik/haber/560771-esler-birbirini-neden-aldatiyor



Paylaş

Ekim 02, 2010

35 yılda 3 bin çifti araştırdılar bir bakışta evliliğinize ömür biçebilirler


Psikolog doktor John Gottman ile meslektaşı ve eşi Julie, evlilik ve ilişkiler konusunda uzman. John Gottman, Psychotherapy Networker dergisi tarafından ‘Son 25 Yılın En İlham Verici İlk 10 Terapisti’ arasında gösterildi. Yıllardır bu alanda araştırmalar yapıyorlar. ABD’de kendi isimlerini taşıyan bir enstitüleri var. Bugüne kadar 40’ı aşkın kitap yazdılar, yaklaşık 10 bin kişiye mutlu bir evlilik ve ilişki yürütmek hakkında eğitim verdiler.

Türkçe’ye de çevrilen ‘Evliliği Sürdürmenin 7 İlkesi’ kitapları tüm dünyada yarım milyon sattı. 35 yılda 3 binin üstünde çiftle araştırmalar yapan Gottman’lar, mutlu evliliğin sırlarını ortaya çıkardı ve boşanmanın çeşitli tekniklerle önlenebilir olduğunu kanıtladı. Aynı araştırmalardan yola çıkarak özel bir teknik geliştirdiler. Atölye çalışmalarıyla bu tekniği çiftlere öğretiyorlar. 6-12 Ekim’de Psikoloji İstanbul’un davetlisi olarak İstanbul’da da seminerler verecekler. Yeni evli bir çifti, iki saat izledikten sonra evliliklerinin ne kadar süreceğini yüzde 90 isabetle bildiklerini iddia eden Gottman’lara bir-iki soru sormak boynumun borcuydu...

Yeni evli bir çifte bakar bakmaz, 4-6 yıl sonra evli olup olmayacaklarını anlayabileceğinizi söylüyorsunuz. Evliliğin yürümeyeceğinin işaretleri neler?
- İlişkileri yaralayan, ‘Mahşerin dört atlısı’ dediğimiz davranış biçimleri var. Bunlar; eleştiri, aşağılama, savunmada kalma ve görmezden gelme (içine kapanıp iletişimi kesme). Ayrıca eşlerden biri tüm tartışmaları ‘dövüş ya da kaç’ prensibiyle ele alıyorsa, bir anlaşmazlık sırasında olumlu ve olumsuz etkileşim oranı bire birse, bunlar da kötüye işaret. Başarılı çiftlerde bu oran beşe dörttür. Yani 5 olumlu, 1 olumsuz.

İlişkilerinde güçlü sorunlar olsa bile, bir çifte evliliği yürütmeyi öğretebilir misiniz?
- Evet, kesinlikle. İlişkileri gerilmiş çiftlere, gözle görülür bir fark yaratma yeteneği kazandırıyoruz. Elbette her çifte yardım edilemez veya edilmemelidir. Örneğin ciddi boyutta aile içi şiddet varsa, kadının evliliği bitirmesi daha hayırlı.

Evlilikte ilk problemler ne zaman görülmeye başlar?

- Araştırmalarımıza göre genellikle evliliğin ikinci yılında. Balayı etkisi geçiyor ve eşler birbirini gerçekten ve daha derinden tanımaya başlıyor. Bebek de genellikle ikinci yılda yapılıyor.

Bizde üçüncü ve yedinci yıl tehlikelidir, denir. Bunda doğruluk payı var mı?

- Üçüncü yıl gerçekten önemli. Bu dönemde genellikle çocuk yapılmış olur. Çocuklar muhteşemdir ama küçükken çok fazla ilgi isterler. Özellikle de anneden. Bu da annenin zamanını ve enerjisini babayla çocuk arasında bölmesini gerektirir. Koca buna gücenebilir. Ancak araştırmalarımıza göre yedinci yılın özel bir güçlüğü yok. Geldiğimizde Türkiye’deki evlilikleri ve yedinci yılı araştırmamız gerekecek.

Bir evliliği yürüten beş şeyi saymanızı istesem...
- Karısının sözüne kıymet veren, ondan etkilenmeyi sorun etmeyen bir koca, tek eşlilik, saygı, anlaşmazlıklarda ‘mahşerin dört atlısı’ndan uzak durmak ve eşlerin birbirinin ihtiyaçlarına olumlu yaklaşması.

Peki evliliği bitiren beş şey nedir?

- Aile içi şiddet, aldatma, karısının fikirlerine önem vermeyen bir koca, sorunları çözerken aşağılama, eleştiri, savunmaya başvurma, anlaşmazlık durumlarında eşlerden birinin veya ikisinin birden tansiyonu yükseltmesi.

EVLİLİĞİN MODASI GEÇMEZ

Evliliği sağlıklı yürütmenin yollarını konuşuyoruz ama evlilik müessesesinin kendisi hayatta kalmayı başaracak mı? Birlikte yaşayanların, tek başına çocuk yapan kadınların ve boşanmaların sayısı her geçen gün artıyor...

- Evet, bizce evlilik hep olacak. Üstelik çiftler daha iyi ilişkiler kurmayı öğrendikçe daha uzun süreli ve mutlu evlilikler olacak. Araştırmalarımıza göre, anneyle baba arasındaki ilişki, çocuğun sağlıklı büyümesi için çok önemli. Çocuklarımızın iyiliğini düşündüğümüz sürece evlilik müessesesi de sürecek.

Atölye çalışmalarınızın adı ‘sevgi sanatı ve bilimi’. Sanat, yaratıcılık ve yetenek; bilim kesinlik ve nesnellik demek. Bir ilişkiyi yürütmek için bu özellikler mi gerekiyor?
- Bize göre sanat, yaratıcılık ve dürüstlük demek. Doğruyu, daha yaratıcı bir biçimde söylemek... Bilimsel araştırmalarımız sayesinde elde ettiğimiz sonuçları ifade ediyor. Üç binden fazla çifti, sorunlarını tartışırken, çözmeye çalışırken izledik, kaydettik. Sonra o kayıtları, başarılı ve başarısız çiftlerin sırrını çözmek üzere saniye saniye analiz ettik. Psikolojik değer ölçümleri yaptık. Tüm bu veriye dayanarak, yeni evli bir çiftin beş yıl sonra birlikte olup olmayacağını, onları sadece bir-iki saat izleyerek ve yüzde 90 isabetle söyleyebiliyoruz. Ayrıca atölye çalışmaları sırasında öğrettiğimiz yöntemlerin çiftlere ilişkilerini değiştirme fırsatı verdiğini de gördük. İki günlük eğitimden alınan ilham, bir yılın sonunda bile etkisini sürdürebiliyor.

Kimler atölye çalışmalarınıza katılmalı?

- Açık fikirli ve ilişki kurmanın yeni yollarını öğrenmek isteyen her çift katılabilir. Daha evlenmeden gelen çiftler oluyor, böylece daha iyi başlangıçlar yapılıyor. Onlarca yıldır mutsuz bir evlilik sürdüren ama hala ümidini kesmemiş çiftler de geliyor. Çoktan boşanmış ama birbirlerine ikinci bir şans vermek isteyen çiftlerin bile geldiği oluyor.

Neye benziyor bu atölye çalışmaları?
- Ders verirken eşimle canlandırmalar yapıyoruz, komik hikayeler anlatıyoruz. Çiftlerin uygulamasını istediğimiz alıştırmalar oluyor.

EVLİLİĞİ SÜRDÜRMENİN YEDİ İLKESİ


1. Aşk haritanızı geliştirin. Gottman, beyninizde eşinizle ilgili bilgileri depoladığınız yeri aşk haritası olarak tanımlıyor. Ne kadar çok bilgi olursa, o kadar iyi. Eşinizin hayallerini, ilgi alanlarını ve umutlarını bilmelisiniz.
2. Şefkatinizi ve hayranlığınızı ayakta tutun.
3. Birbirinize sırtınızı değil, yüzünüzü dönün.
4. Size bir şeyler öğretmesine izin verin. Bir ilişkide kimliğinizi korumak önemlidir ama eşinizden öğrenmek, esnek olmak da önemlidir. Eğer bu etkileşim karşılıklı olursa, eşler birbirine daha derinden saygı duyar.
5. Çözülebilir sorunları çözün. Halledilebilecek meseleler üzerinde uzlaşmak önemli. Bunun için şu beş basamağı dikkate alın: Yumuşak bir başlangıç yapın, tamir ve telafi girişimlerinde bulunmayı ve bu girişimleri kabul etmeyi öğrenin, kendinizi ve onu teskin edin, özveride bulunun ve birbirinizin hatalarına tolerans gösterin.
6. Tıkanıklığı açın. Temel sorunların çözülememesinin nedeni, her iki tarafın birbirinden çok farklı fikirlerinde inat etmesidir. Bu iletişimin önünü keser. Uzlaşamasanız bile, eşinizle empati kurmaya çalışın.
7. Paylaşılan anlamlar yaratın. Ritüeller, gelenekler, rol veya semboller üzerinden ikinizin de paylaştığı bir değerler sistemi yaratın. Bu sizi birbirinize yakınlaştırır.

Banu Tuna

Bu Röportaj, 02.10.2010 tarihinde Hürriyet Cumartesi ekinde yayımlanmıştır.

Kaynaklar
http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/15918507.asp?gid=66


Paylaş

Ağustos 26, 2010

Gottman Yetişkinler için Workshop: Mutlu İlişkilerin Formülü Nedir?


6 Ekim 2010,

Taksim, İstanbul


İlişkilerin devamlılığını ne sağlar? Evlilikleri ne kurtarır? John ve Julia Gottman Psikoloji İstanbul'un davetlisi olarak geldikleri İstanbul'da, yetişkinlere yönelik "Mutlu İlişkilerin Formülü Nedir?" adlı bir workshop gerçekleştirecektir. 35 yılı aşkın süredir binlerce çiftle yürütmüş oldukların araştırmalardan yola çıkarak oluşturdukları formülleri sınırlı bir sayıda katılımcının yer aldığı bu eğitimde paylaşacaklardır.


Aktarılacak olan bu formül, psikoloji alanında az rastlanan, % 96 oranında bir geçerliliğe sahip, bu oranda bir tahmin sağlamaktadır.

Bu eğitimin sonunda katılımcılar:

• İlişkileri yıkıma, evlilikleri boşanmaya götüren temel davranış hatalarını,

• Mutlu ilişkilerin sahip olması gereken özellikleri,

• Yakın ilişkilerde mutluluğun devamlılığını ve huzuru sağlamak için gereken davranış biçimlerini,

• İlişkiye çocuk eklendikten sonra çiftlerin ilişkinin devamlılığı için gerçekleştirmesigereken değişimleri,

• Ebeveyn çocuk ilişkisinde mutluluğu sağlamanın ve çatışmaları olumlu biçimde
çözebilmenin yöntemlerini edineceklerdir.

Eğitim Yeri: Orhan Öcalgiray Konferans Salonu, İstanbul Teknik Üniversitesi
Gümüşsuyu, Taksim

Eğitim Tarihi: 6 Ekim 2010 Çarşamba, 18:00

Eğitim Süresi: 3 saat

Eğitimciler: Prof. Dr. John Gottman ve Prof. Dr. Julia Gottman

Eğitim Ücreti: 100 TL + KDV

Kayıt ve daha fazla ayrıntılı bilgi için:


Psikoloji İstanbul

Danışmanlık Eğitim ve Araştırma Merkezi

Web: www.psikolojistanbul.com

E-mail: gottman@psikolojistanbul.comBu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir

Adres: Valikonağı Cad. Sezai Selek Sok. No:20 D:5 Nişantaşı -ISTANBUL

Tel: 0212-233 28 38 Fax: 0212-233 28 89

Mayıs 28, 2010

Aldatma: Mitler ve Doğrular




Yaygın inanışımızın aksine aldatma toplumda daha fazla yaşanıyor. Aldatma ile ilgili pek çok yanlış anlama ve mit bulunuyor.

Mit: Bir aldatma evliliği kaçınılmaz bir şekilde yıkar.
Doğru: Pek çok evlilik aldatma sonrası da devam edebilmektedir.

Mit: Aldatma hayvanlar aleminde bile çok az görülür
Doğru: Dünyadaki memelilerin sadece 4000 türü tek eşlilik içim programlanmıştır. Hayvanlar aleminde yaygın olarak vardır.

Mit: Aldatma,çok nadirdir ve bizde ve bütün toplumlarda anormal bir şeydir.
Doğru: Aldatmanın varlığı neredeyse bütün toplumlarda antropologlar ve arkeologlar tarafından kayıt edilmiştir.

Mit: Toplum bütünüyle tekeşliliği ve sadakati destekler.
Doğru: Toplum tek eşlilik ve sadakat için bir destek veriyor ama aslında aldatmayı da bir şekilde destekliyor diye düşünülebilir. İnsanların devamlı maruz kaldıkları haberler, aktör ve aktrislerin yaşamları, reklamlar, filmler ve hatta literatür sadakati çok destekliyormuş gibi görünmüyor.

Mit:
Erkekler her türlü aldatmayı başlatandır...
Doğru: Şu anda özellikle batıda aldatma erkekler için nasıl bir risk oluşturuyor ise kadınlar içinde aynı riski oluşturmaktadır. Kadınların ekonomik ve fiziksel olarak erkeklere bağımlı olma durumlarının çok azalmış olması da bu durumu tetiklemektedir.

Mit:
Bir aldatma olduğunda evliliklerde daima ciddi sorunlar çıkar.
Doğru: Araştırmalar aldatma yaşayan bazı kişilerin sonrasında evliliğinde yüksek düzeyde tatmin yaşadığını göstermektedir. Bir araştırmaya göre aldatma yaşayan pek çok kadın ve erkek sonrasında evlilikleri ile ilgili mutlu olduklarını rapor etmişlerdir. Bazı gizli aldatma yaşayanların da evlilik ve cinsel yaşamlarının iyileştiği görülmüştür.

Mit:
Eğer evde cinsel yaşam yoksa bu aldatmanın bir işaretidir.
Doğru: Aldatan kişilerin pek çoğu aldatma yaşadıkları sıralarda eşleri ile olan cinsel yaşantılarının arttığını belirtmektedir.

Mit: Aldatma daima kötü bir evlilik ya da fazla kısıtlayıcı bir eş ile meydana gelir.
Doğru: Aldatmanın pek çok nedeni ve buna göre pek çok aldatma çeşidi bulunmaktadır. Her aldatmaya farklı yaklaşılmalı ve farklı cevap verilmelidir.Bkz;http://ciftterapisi.blogspot.com/2010/05/butun-aldatmalar-esit-mi-aldatma.html

Mit: Evlilik dışı ilişki konusunda çiftler hiç bir şekilde uzlaşamaz.
Doğru: 1970 lerde popüler olan, evlilik dışı ilişkiye açık ve “açık evlilik” olarak tanımlanan evlilik şekli halen bazı yerlerde devam etmektedir. Bu açık evliliklerde evli kişiler evlilik dışı ilişkileri için birbirleri ile uzlaşma halindedirler.

Mit: AIDS ve cinsel yolla bulaşabilecek diğer rahatsızlık ihtimalleri aldatma sıklığını düşürmektedir.
Doğru: İstatistikler bunu desteklememektedir. Birden fazla ilişkisi olan kişiler genellikle partnerleri ile güvenli cinsellik yaşamakta olduklarını ve böyle bir risk taşımadıklarını düşünmektedirler.


Yazan: Uzm. Psk. Özge Altan Aytun

Kaynaklar
- Ofer Zur, Ph.D.http://www.zurinstitute.com/blogs/index.php?blogid=3


Paylaş

Bütün Aldatmalar Eşit mi? Aldatma Eğilimleri….



Aldatma pek çok insanın düşündüğü gibi az rastlanan ya da sadece erkeklere özgü bir olgu değildir. Evliliklerin üçte birinin aldatma ile karşılaştığı bir dünyada yaşıyoruz. İstatistikler kadınların erkeklere aldatma konusunda ne kadar yakınlaştıklarını gösteriyor. Son zamanlarda internet üzerinden aldatma da oldukça yaygınlaştı ve evlilikler için büyük bir tehdit oluşturmaya başladı. Şunu bilmek lazım ki pek çok toplumda evlilik dışı ilişki sanıldığından daha yaygın ve evlilik bununla yaşamayı öğrenmeye başlıyor gibi…

Sizin Aldatma Eğiliminiz Hangisi?

Yapılan araştırmalar her aldatmanın birbirine benzemediğini ve aldatan insanların farklı eğilimleri olduğunu göstermektedir. Araştırmaların şimdiye kadar saptadığı bazı aldatma eğilimleri şunlardır.


Çatışma Engelleyen Aldatma; Evliliğinde yoğun olarak çatışma yaşayan bireylerin buna engel olmak için aldatma yolunu seçtikleri aldatma eğilimi.

Yakınlık Aldatması; Eşi ile duygusal yakınlığı azalan bireylerin başka biri ile yakınlık kurmaları ve eşlerini aldatmaları.

Bireysel (Varoluşsal ya da Gelişimsel) Aldatma; Orta yaş bunalımı, yaşlanma korkusu,boşluk,depresyon gibi nedenlerle aldatmanın gerçekleşmesi.

Seks bağımlılığı; Seks bağımlılığı dürtü kontrolünün azalmasına bazen yok olmasına sebep oluyor. Bunu tatmin etmek için sürekli olarak seks yapma arayışı içinde olmak ve eğer bir ilişki içindeyseler eşlerini aldatmaları.

Kısa Süreli Aldatma; Bu daha çok bir gecelik ilişkiye giren aldatma türü.Anında oluyor.İnsan doğru zamanda doğru (yanlış) yerde olduğunda oluyor. Genellikle,sarhoş olma hali, bir dürtü veya merak sonucu oluyor.

Güvenli Yer Peşinde Koşan; Bazı bireyler kendilerini güvensiz hisseder, bunu yenmek ve kendileri ile ilgili bir onay alabilmek için ilişkiye girerler. Daha çok narsistik ve dürtü kontrolü olmayan bu bireyler aldatmaya yakın durabilir.

İntikam Amacıyla; Bazen eşlerden biri aldattığında diğeri de intikam almak, cezalandırmak amacıyla aldatabilir.

Tatmin Etmeyen Evlilik; Bu tarz aldatma kötü bir iletişim, yakınlığın bulunmaması, desteğin ve cinselliğin olmadığı ilişkinin sonucunda var olabilir.

Aldatma Çıkışı; Aldatma çıkışı yapan kişiler genellikle ilişkilerini sonlandırmakta zorlanan kişilerdir ve ilişkiyi bitirmek amacıyla için aldatmayı deneyebilirler.

Paralel Yaşamlar; Bu aldatma eğiliminde ilişki çok uzun sürelidir. Hem evlilik hem de ilişki uzun süre devam eder. Bu evlilik dışı ilişki bir şekilde evliliği bitirmez hatta evlilik için de iyi bir ortam yarattığı bile olur. Bazı durumlarda eşin aldatıldığını bildiği, tolerans gösterdiği bile olur.

Online Aldatma; Online aldatma internetin, akabinde online flört ve pornografinin yayılması ile hızla yaygınlaştı. Bazı görüşler ulaşılabilirlik, gerçek bilgilerini gizleme şansı ve bağımlılık ile beraber online aldatmanın ilişkiler için büyük tehdit oluşturduğunu düşünüyor.

Rızaya Dayalı Evlilik Dışı Cinsel ilişki: Bazı evlilik dışı ilişkiler evliliğin içinde var oluyor ve eşler buna rıza gösterebiliyor. Bu evlilikler aynı zamanda açık evlilik olarak da tanımlanmaktadır.

Yazan:Uzm.Psk.Özge Altan Aytun


Paylaş

Nisan 22, 2010

Boşanma Mitleri ve Araştırmalar



Araştırmalar boşanmanın en geçerli nedenlerini çiftler arası iletişimde, çatışma çözümlemede, cinsellik ve yakınlıktaki bozulmalar olarak gösteriyor. Araştırmalara rağmen herkesin boşanma ile ilgili bir fikri var. Bu yaygın görüşlerin bir kısmı hiçbir gerçeklik taşımazken bir kısmı da gerçeklik içeriyor.

Erkekler Marstan Kadınlar Venüs’ten. Bu gerçekçi olmayan görüşlerden biri..Eğer böyle olsaydı çiftlerin boşanma oranı % 100 olurdu..

Eşitlik İlkesi bozulur; Kısaca evlilikte eşitlik ilkesi ” Sen bunu benim için yap ben de senin için bunu yapacağım”dır. Yani davranış alışverişi.. Eğer eşiniz sizin için yeterli miktarda iyi şey yaptıysa, onun için aynı sayıda iyi şey yapabilirsiniz. Evet mutlu olmayan çiftler böyle bir alışverişle uğraşmazlar ama çok net olan şu ki mutlu çiftler de asla böyle bir hesapla uğraşmıyorlar.

Düşük ya da Yüksek Beklentiler; Mutlu çiftler de mutsuz çiftler de evlilikleri ile ilgili düşük ve yüksek beklentiler taşıyabilirler. Mutsuz çiftlerin boşanma nedeni göstermek için düşük ve yüksek beklentilerden daha fazlasına ihtiyaçları var.

Kilit Problemleri Çözerken Başarısız Olmak; Boşanmak için güzel bir neden.. Ancak araştırmalar mutlu çiftlerin % 69’unun önemli olarak gördükleri sorunlarına bir çözüm bulamadıklarını ve bu problemlerle karşılaştıklarında uzlaşmaya ve uyumlu kalmaya çalıştıklarını gösteriyor.

Aldatmaaaa.. Evet bu gerçekten önemli bir boşanma sebebi. Ama aldatmanın kendisinden çok sonucunda oluşan ve evliliğin temel taşlarını yerinden oynatan güven, yakınlık azalması ve çatışmanın artması gibi nedenler boşanmaya sebep oluyor.

-Evli erkeklerin % 20-25’i en az bir defa eşini aldattığını söylüyor.

-Çift terapistlerinin raporuna göre mahkemeye taşınan çift problemlerinin %50 sini aldatma oluşturuyor. (AAMFT).

-İlk defa boşanmaların % 90’ı aldatma nedeniyle oluyor, bu aldatma evliliğin son yılında yaşanmış olup ve boşanma sürecinde genellikle gizleniyor.

-Uzlaştırma uzmanları aldatmanın % 20-25 oranında bir boşanma nedeni olduğunu ama % 80 oranla yakınlığı bozduğunu ve bu nedenle boşanma olduğunu söylüyor.

-1970 lerde erkelerin % 70’i kadınların ise % 40’ı aldatırken, son dönem çalışmaları bu oranın erkekler ve kadınlar için % 45 ile eşitlendiğini gösteriyor. Boston’da bir hastanede yapılan bir çalışmaya göre yeni doğan bebeklerin % 30 u biyolojik olmayan babalarına merhaba diyor.

- Çiftlerin % 25’i cinsel ilişkinin olmadığı “duygusal aldatma” yaşıyorlar (örn; internet ilişkileri) Bu çiftin duygusal yakınlığını bozuyor.

Boşanma aileden aileye geçiyor. Bazı araştırmalara göre boşanma bir miras gibi ailelerden çocuklara aktarılıyor.

-Ebeveynleri boşanmış olan çiftlerden % 40’ı of eninde sonunda
boşanıyor(diğer bir deyişle Ebeveynleri boşanan çocukların yalnızca % 36 sı mutlu bir evlilik sürdürüyor).

-Ebeveynleri boşanmamış olan çiftlerin % 80’i evli kalırken sadece % 9 luk bir kısmı boşanıyor. (Diğer bir deyişle Evliliği süren ailelerin çocuklarının % 73 ünün evliliği devam ediyor).

-ABD’de ebeveynleri boşanmış kadınların evlenmeme oranı % 40 iken Ebeveynleri evliliğini sürdürmüş olan kadınların evlenmeme oranı % 15.


Boşanma Araştırmalarına göre..


-0-4 yıl arası evliliklerde, eğer eşlerden kadın olanın ailesinde boşanma varsa çiftin boşanma ihtimali % 87, eğer eşlerden ikisinin de ailesinde boşanma varsa bu ihtimal % 620 oluyor.

-5-10 yıllık evliliklerde, eğer eşlerden kadın olanının ailesinde boşanma varsa çiftin boşanma ihtimali % 41, eğer eşlerden ikisinin de ailesinde boşanma varsa bu ihtimal % 160 oluyor.

-11 yıl ve üstü evliliklerde, çiftlerin ailelerinin boşanma geçmişi olması çiftin boşanmasını etkiliyor görünmüyor.

Tutumlar çiftler arası kişisel problemlere dönüşüyor...

Ebeveynleri boşanmış olan çiftlerin kişisel problemlere sahip olması (kolayca öfkelenmek, kıskanç olmak; para yönetimi becerilerinin düşük olması, aldatmak) ebeveynleri boşanmayanlara göre çiftin boşanma ile karşılaşma ihtimalini iki kat daha fazla arttırıyor.

Uzm. Psk. Özge Altan Aytun

Referanslar
John M. Gottman. What Predicts Divorce.
Robert W. Levenson & John M. Gottman. Rebound for Marital Conflict and Divorce Prediction. Family Process Vol. 38, No. 3, pp.387-292.





Paylaş

Nisan 16, 2010

Mutlu İlişkilerde İletişim




İlişkilerimizi kurmak, sürdürmek, izlemek ve yürütmek için en etkin yol konuşmaktır..

Bir ilişki başladıktan sonra, iletişim yakınlık kurmak için en önemli beceri haline gelir. Bütün tartışmaların ve kararların hepsi geliştirmiş olduğunuz iletişim biçimine göre şekillenir. İletişim çiftleri bir araya getiren yada onları ayrılmaya zorlayan büyük bir güce sahiptir. İyi haber ise, iyi iletişim kurabilmenin(konuşma ve dinleme) öğrenilebilecek bir beceri olduğudur.

İnsanlar birbirlerini ne kadar uzun süredir tanıyorlarsa, birbirleri hakkında daha çok şey bildiklerini düşünür, birbirleri hakkında bir şeyler öğrenmeye devam etmeyi bir kenara bırakırlar. Halbuki, iyi bir iletişim sabır ister, ön yargılardan kurtulmak ve anlamak için daha fazla enerji harcamak gerekir.

Mutlu çiftler eşleri ile olan iletişim tarzlarının ilişkiyi ne kadar güçlü kıldığının farkındadır.Onlar iletişim kurarken sadece akıllarına geleni söylememekle kalmayıp birbirlerinin nasıl hissettiğini anlamak, gerçek duygularını ifade etmenin rahatlığını yaşamak, birbirlerini iyi birer dinleyici olarak tanımlamak gibi ayrıcalıklara sahiptirler.


Mutlu Çiftler Arasında İletişim..

İletişim mutlu ilişkilerin en güçlü anahtarıdır. Pek çok durumda iletişim eşlerin aşk ve diğer duygularını değiş tokuş etmelerine yardımcı olur. Sadece konuşmanın çok ötesinde olan etkin iletişim, dinleme, düşünce ve duygu ifade etme becerilerinin sürekli olarak pratik yapılması ile edinilir. İletişim sözlü (ne söylediğiniz), durumsal (nasıl söylediğiniz), duygusal (niçin söylediğiniz) ve sözsüz (sözlü olarak söylemediğiniz) mesajlardan oluşur.


Eşinizi Dinlerken..

Eşinizin ne demek istediğini anlamanın tek yolu onu dinlemektir. Ama iyi dinleyicilerin farkı sadece kelimeleri duymak değil, beraberinde ifade edilen duyguyu anlamak ve buna göre cevap vermektir. Peki bu nasıl öğrenilebilir?

İyi bir dinleyici eşinin söylediği kelimelere, duygulara ve net olarak gönderdiği mesaja odaklanır. Aynı zamanda, ses tonuna, yüz ifadesine, göz kontağına ve fiziksel hareketlerine de dikkat eder. Eşi ile empati kurmaya çalışır. Eğer mesajı anlayamıyorsa eşi için önemli olan ve eşinin söylemek istediği şeyi vurgulamasını ister. Eşi ile hemfikir olmadığı durumlarda bir ön yargı göstermeden ve suçlamadan dinlemeye devam eder. İyi dinleyici olan eş, dinleme sırasında kendisini savunmaya hazırlamaz ve bunu karşı atağa geçmesi için bir fırsat olarak değerlendirmez.


Eşinizle Konuşurken..


Mutlu çiftler eşleri ile konuşurken dolaylı olmayan, savunmacı ya da saldırgan olmayan olumlu bir dil kullanırlar. Konuşurken pozitif, nötr kelimeler, cümleler ve bunu destekleyen bir beden dili kullanmak önemlidir.

Konuşurken mesajlarınızı “ben” dili ile kurmak duygularınızı ve eşinizin davranışlarını en etkin şekilde tarif etmenizi sağlar. “Ben” dili kurmak “sen” dili kurmaktan oldukça farklıdır. Sen dili ile kurulan cümleler (sen daima.. sen asla.. vb) eşinizin kendini savunmaya geçmesine ve kendisini suçlu hissetmesine neden olacaktır.

İyi Bir İletişim Kolay değildir…

Özellikle de zamanınızın büyük bir kısmını beraber geçirdiğiniz eşiniz ile iyi bir iletişime sahip olmak o kadar da kolay olmayabilir.. İlişkinizin mutlu devam edebilmesi için eşinizle paylaştığınız duygulara, düşüncelere, korkulara, hayallere ve umutlara güvenli bir ortam sunmanız gerekir. Eşinizle iyi bir iletişim kurmak bu güvenli ortamı size sağlayacaktır. Yeni iletişim stiliniz için sabır göstermeli ve bol bol pratik yapmalısınız..

Uzm. Psk. Özge Altan Aytun






Paylaş

Mart 24, 2010

Mahşerin 4 Atlısı



Evlilik ve boşanma araştırmalarının duayenleri Dr. John ve Julie Gottman, evli çiftlerin birbirleriyle iletişim halinde olduklari 10 dakikalik bir video izleyerek, yeni evli çiftlerin gelecek 6 sene içinde evli kalacağını ya da bosanacağını %91 gibi bir basarı oranıyla tahmin edebiliyorlar. Peki Gottman'lar evliliğin devam edip etmeyeceğini nasıl bu kadar yüksek bir oranla tahmin edebiliyorlar? 30 yılı aşkın bir suredir yürüttükleri araştırmalara göre evliliğin mutlu gitmesini sağlayan en önemli faktor eşlerin birbirlerinden etkilenebilmeleri.

Araştırmalara göre kadınlar eşlerinin taleplerini karşılamakta daha başarılı ve daha yapıcı bir tutum sergilerken, erkekler eşlerinin taleplerini kabul etmekte ve degismekte daha cok sikinti yasamaktadirlar. Kadinlar evlilikle ilgili sorunlarini ve eşlerinden beklentilerini daha cok ortaya koymakta ve bu konuda tartışmak ve cözüm üretmek konusunda daha istekli görünmektedirler. dikkate alEşlerinin bu taleplerini an ve kendilerini bu anlamda esnetebilen erkeklerin evlilikleri, diğerlerine oranla daha uzun sürmekte ve daha mutlu bir birliktelik yasamaktalar.

Gottman'lar evliliklerde yasanan problemlerin ya da çatısmaların asıl sorun olmadığını, her evlilikte yaşanabilecek bu tür anlaşmazlıkların evliliği yıkmadığını göstermektedir. Asıl önemli olan, yaşanan sorunlarla nasıl başa çıkıldığıdır. Eşlerin tartışmalar sırasında yaşadığı öfke, kızgınlık, kırgınlık gibi duygularin aslında evliliği bitirici etmenler olmadığı, bunlardan ziyade Gottman ların "Mahşerin 4 Atlısı" diye tabir ettigi tartışma sırasında eşlerin sahip olduğu 4 tutumun evliliğin bitimine yol açtığı görülmüstür. Bu tutumlar aşağılama, eleştiri,sürekli savunma halinde olma, ve duvar örme/uzaklasma olarak adlandırılabilir. Tartışmalar sırasında ya da sonrasında bu tutumları takınan çiftlerin boşanma oranının diğer çiftlere nazaran çok daha fazla olduğunu görülmüştür. Çiftler, eğer bu özelliklerini değiştirebilirse tartışmalar yıkıcı olmak yerine yapıcı olabilir ve aslında ilişkiyi güçlendiren bir faktör halini alabilir.



Aşağılama

En büyük negatif duygu aşağılanma. Eğer ilişkide aşağılama varsa, ilişkiyi kurtarmak neredeyse imkansız. Saygı olmayınca, ilişkinin temeli çok zayıf kalıyor.
Aşağılama kişinin direk kimliğine ve var oluşuna zarar veriyor. Verilen mesaj açık: sen sadece ilişkimizde kötü değilsin, sen tek başına kötüsün. Bu durumda çiftler ayrılsa bile, kişinin özgüvenine verilen zarar yıllarca etkisini sürdürüyor.

Eleştiri

Eleştiri, sürekli hata bulma ve yargılama davranışı. Davranışlarından ziyade, kişinin karakteri ve kişiliğini eleştirme.Kişi kendisinde bir sorun olduğunu düşünüyor ve ilişkiden kendini kurtarmanın yollarını arıyor.
Kendisinin takdir edilmediği ortamlardan uzaklaşıp, takdir edildiği ortamlara gidiyor. Kendisini işe yaramaz hissediyor.

Sürekli Savunma

Ayrılığı getiren diğer davranış da çiftlerin karşı tarafı anlamaya çalışmadan, sürekli kendilerini savunması. Her davranışa bahane bulmak, kendi davranışlarını sürekli rasyonelleştirmek, karşı taraf fikrini söylediğinde “sen bunu daha çok yapıyorsun” deyip oku ona çevirmek, karşı tarafı dinlemeden kendi fikrini söylemek savunma davranışları arasında yer alıyor.


Duvar Örme

Duvar örme, tehlikeli gibi görünmese de en tehlikelilerinden bir tanesi. Bir taraf endişesini söylediği zaman, kişi karşı tarafı tamamen yok sayıyor ya da konuyu başka tarafa çeviriyor.“Karşı tarafa sen değersizsin” mesajını veriyor.

Referanslar
Gottman, J.& Siver, N.(1999).The Seven Principles for Making Marriage Work: A Practical Guide from the Country's Foremost Relationship Expert.

Uzm.Psk. Çiğdem Yumbul

Paylaş

Mart 23, 2010

İlişki ve Çift Terapisi


İlişkilerinde yaşadıkları problemlerle başa çıkmakta zorlanan ve ilişkilerini geliştirmek isteyen çiftler evlilik ya da çift terapisine baş vurabilirler. Çift terapileri genel olarak bütüncül bir yaklaşım sergiler ve odağı ilişkideki bireyler değil çiftin kendisidir. İlişki ya da çift terapistleri ilişki ve evlilik terapisi konusunda eğitim almış kişilerdir. ABD’de ilişki alanında çalışan uzmanlar çift ve ilişki terapisi konusunda lisans eğitimini tamamlamış sertifikalı uzmanlardır. Ülkemizde henüz çift terapisi konusunda bir uzmanlık derecesi bulunmamakta, klinik psikologlar ile çift ve ilişki terapisi konusunda eğitim almış olan psikologlar ve psikiyatristler çift terapisi alanında çalışmaktadırlar.

Çift terapisinde “danışan” ilişkiniz gibi görünse de terapi siz, eşiniz ve terapistin ortak çalışması ile yürütülmektedir. Çift terapisti aynı zamanda ilişkideki duygularınız ve deneyimleriniz ile ilgilenir. Siz, eşiniz ve terapist, ilişkinizi etkileyen içsel ve dışsal deneyimlerin dışında ilişkideki döngülerinizi ve tıkanma noktalarını görme fırsatı bulabilirsiniz. Çift terapisti ilişkiniz ile ilgili ayrıntıları keşfetmeniz için size yardımcı olur ve ilişkinizin daha iyi gitmesi için gerekli olan iletişim şekilleri, roller ve modellerini öğrenmeniz ve uygulamanız için sizi destekler.

Stratejik, Bilişsel Davranışçı, Davranışçı, Psikoanalitik, Duygu Odaklı, İmago gibi pek çok ekolde çift terapisi uygulanmaktadır. Bu teorik yaklaşımların yanı sıra, çiftin ilişkisinde olumlu değişiklikler yaşaması için eşlerin kullandığı iletişim stilleri de terapide keşfedilir. İyi bir ilişki problemsiz değildir, problemleri ile uğraşan ve sıkıntıları göz ardı etmeyen ilişkidir. Dolayısıyla iletişim de ilişki için önemli bir rol oynar. Eğer çiftler çatışmalarını nasıl olumlu bir şekilde idare edeceklerini bilmiyorlarsa ilişkideki sıkıntıları çözmek, yeniden yapılandırmak ya da tamir etmek neredeyse imkansızdır.

30 yılı aşkın süredir çiftler, evlilikler ve ilişkiler üzerine veri toplayan John Gottman, ilişkide mutsuzluğun ve ayrılmanın en büyük nedeni olarak bir çatışmanın ardından gerekli onarma çalışmasının yapılamamasını neden olarak göstermektedir. Çift terapistleri, bir ilişkiyi geliştirmenin, eski ve yeni sorunları çözmenin ilk adımının çiftlere duygularını nasıl yöneteceklerini, sakin kalmayı, sağlıklı iletişim becerileri kullanmayı öğretmek olduğunu bilirler. Bunu fark eden ve uygulamaya geçiren çiftlerin kendilerini ilişkileri ile ilgili olumlu ve birbirlerine daha yakın hissetmeleri yıllar sürmeyecektir.

Çift terapisine düzenli olarak devam eden pek çok çiftin ilişkilerini kurtarmak ve geliştirmek anlamında fayda sağladığı pek çok bilimsel araştırmada da kanıtlanmıştır. Terapilerin sıklığı, çift terapistinin çalışma düzenine, ekolüne, terapinin hedeflerine, grup ya da çift terapisi olmasına göre değişmektedir. Çift terapistleri, özel danışmanlık merkezlerinde, üniversitelerdeki danışmanlık birimlerinde, hastanelerde ve diğer sağlık kurumlarında hizmet verebilirler.

Terapiye katılım..

Çift terapisine başvuran çiftlerin profiline bakıldığında çift terapisine en çok ve en az başvuran çiftlerin bazı özellikleri ile birbirlerinden ayrıldıkları görülmektedir;

Çift Terapisine En Çok Başvuranlar
•Genç Çiftler
•Hala birbirini sevdiğini söyleyen çiftler
•İlişkilerini kurtarmak istediklerini belirten çiftler
•Terapiye ve değişime açık olan çiftler

Çift Terapisine En Az Başvuranlar
•Yardım almak için çok uzun süre beklemiş olan çiftler
•Problemlerinin kendine özgü olduğunu ve başka çiftlere benzemediğini düşünen çiftler
•Evliliklerini korumak için önerilere ve değişime kapalı olan çiftler

Referanslar
Gottman, J. (1994). What Predicts Divorce? The Relationship Between Marital Process and Marital Outcomes. Lawrence Erlbaum Associates.
Jacobson, N. S., Gurman, A. S. (Eds.). (1995). Clinical Handbook of Couple Therapy, Second Edition . New York-London: Guilford Press.


Paylaş

Mart 14, 2010

Mutlu İlişkiler Nasıl Gerçekleşir?







Daha Erken Yardım Arayışı. Problemli ilişkileri olan çiftler profesyonel yardım almak için en az 6 yıl beklemektedirler. (Problemli evliliklerin yarısı ilk 7 yılda sonlanmaktadır). Bu da bize çiftlerin uzun zaman mutsuz yaşadıklarını ve yardım almakta çoğunlukla geç kaldıklarını göstermektedir.

Bütün Taşları Dökmek. Araştırmalar, eşler birbiri ile tartışırken aklına gelen her şeyi söylemekten kaçınanların istikrarlı olarak en mutlu olanlar olduğunu göstermektedir.

Yumuşak Tartışmalar. Çiftler arasındaki tartışmaların başlamasının ilk sebebi çoğunlukla, çiftlerin çatışma yaşadıkları konuda konuşurken eleştirilerini yüksek sesle yapmalarıdır. Eleştirileri daha yumuşak bir ses tonu ile ve karşı tarafı suçlamadan yapmak tartışmaların kavgaya dönüşmesine engel olmaktadır.

Esnek Planlar. Araştırmalarda, kadınların planlarını eşlerinin programlarına göre değiştirmekte daha esnek ve rahat olduğu, erkeklerinse bunu yapmakta zorlandıkları bulunmuştur. İlişkide tarafların ne kadar esnek olabildiği evliliğin başarısını büyük ölçüde etkilemektedir.

Prensip Sahibi Olmak. Araştırmalara göre mutlu çiftler ilişkide bazı prensiplere sahiptirler. İlişkisinde çok mutlu olan çiftlerin yeni evli ya da birbirlerine yeni aşık olmuş olsalar bile birbirlerinden gelecek incitici ya da rencide edici en ufak bir davranışı kabullenmedikleri görülmüştür. İlişkinin başından itibaren kötü davranışlara karşı düşük toleransı olmak, uzun vadede mutlu bir ilişkinin göstergesidir.

1’e 5 Kuralı. Mutlu bir ilişkide çiftler birbiri ile tartışırken negatif bir cümle sarf ettikten sonra birbirleri ile ilgili en az 5 tane olumlu cümle kurmaktadırlar. Partnerinize 1 negatif şey söylediğinizde bunu düzeltmek için arkasından 5 tane olumlu cümle söylenmesi gerekiyor. Araştırmalara göre mutsuz giden ilişkilerde bu oran 1 e 8 e çıkmaktadır.

Bakım Onarım Çalışmaları. Başarılı çiftler büyük tartışmalardan nasıl çıkacaklarını iyi bilmektedirler. Mutlu çiftler tartışma kontrolden çıkmadan olumsuz durumu nasıl onaracaklarını iyi bilirler. Mutlu çiftlerin tartışma sırasında yaptığı başarılı müdahalelerden bazıları; tartışma konusunu alakasız bir konu ile değiştirmek, espri yapmak, bu durumun karşı tarafı ne kadar zorladığını anladığını söylemek, tartışmayı “bu bizim problemimiz” vb diyerek ortak bir noktaya çekmek, teslim olmak yani iddiasından vazgeçmek (zaman zaman bütün karşılaşmalarda olduğu gibi taraflardan birinin kazanması gerekebilir), eğer çok ateşli bir tartışma ise 20 dk gibi bir süre ara vermek ve sakinleşince tekrar bu konuda konuşmaya karar vermek.

Yatağa Öfkeli Girmek. İnsanlar yatağa öfkeli olarak gitmenin yanlış bir inanç olduğunu düşünmeye alışmıştır. Çiftler üzerindeki araştırmalar, özellikle geceleri duygusal çatışmalarda fizyolojik olarak insanların kalp atışlarının yüksek olduğunu ve iletişim kurabilmeleri için konsantre olamadıklarını göstermektedir. Araştırmalar sakinleşene kadar tartışmaya devam etmek yerine ara verilmesinin yararlı olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, tartışmaya sabah daha sakin bir kafa ile devam etseler daha faydalı olacaktır.

Mutlu İlişki İstatistiği. İlişki uzmanı John Gottman’ın araştırmalarına göre evliliklerin bitmesinin sebeplerinden % 80 lik bir oranı olumlu duyguların ve yakınlığın eksikliği, % 40 nı ise şiddetli tartışmalar özellikle de bu tartışmalarda eleştirel, savunmacı olmak ve küçümsemek oluşturmaktadır.

İlişkide olumlu bir atmosfer yaratmak ve "ilişki bankası"na sürekli yatırım yapmak mutlu bir ilişkinin formülüdür..

Gottman, J.M. (1996). What predicts divorce: The measures. Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates.
Gottman, J.M., Clifford, I.N. (2000). Observing marital interaction. Journal of Marriage and the Family.

Yazan: Uzm. Psk. Özge Altan Aytun



Paylaş

Mart 12, 2010

Internet, Evlilik ve Sanal İlişkiler

Şu sıralar sanki onunla doğmuşuz gibi gece gündüz onunla beraberiz. Çok uzun sayılamayacak bir zamandan beri hayatımızda olmasına rağmen hayatımızın ayrılmaz bir parçası olmuş durumda internet..

İnternet sayesinde eriştiğimiz bu yeni iletişim ve bilgi edinme modeline kısa sürede adapte olduk. Önce daha çok iş yerlerinde ya da internet cafe lerle sınırlı kalırken hızlı bir şekilde evlerimize girdi. Geceleri onunla sabahlar, yemekten kalkar kalmaz ona koşar olduk. Bu sayede pek çok işimiz kolaylaştı. Bazen neredeyse işe gitmeye gerek kalmadan evden yaptık işlerimizi. Sonra yüzünü hayal meyal hatırladığımız ilkokul arkadaşlarımız ile buluşabildik..

Çağın bu muhteşem icadı sayesinde sayısız rahatlık, kolaylık ve fayda sağladık. Tabi ki artık onsuz bir yaşam düşünülemez oldu ama bazı alışkanlıklarımız, hayat tarzımız eskisinden bir hayli farklı olarak değişti. Bu değişimden kaçınılmaz olarak etkilenenlerden biri de evlilikler oldu.

İnternet evlilikleri hangi yönde etkiledi? Ya da gerçekten etkiledi mi? Olumlu etkileri de var mı? Eğer internet evlilikleri olumsuz yönde etkiliyor, ayrılıklara boşanmalara neden oluyorsa ne yapmak gerekir? İnternet üzerinden bir ilişki yaşama aldatma sayılır mı? Bu soruların yanıtını arayacağız..

İnternet kullanımının artması ile eşlerin birbirlerine daha yakın olduklarını ve iletişimlerinin arttığını söyleyebiliriz. Eşler çalışırken birbirleri ile hızlıca yazışabilir ve birbirlerinden daha sık haber alır oldu. Eşlerden biri uzakta (şehir dışı-yurt dışı) olduğunda kısa zamanda ondan haber alabilme imkanı oluştu. Gerçek şu ki eğer internet olmasaydı eşler birbirlerinden daha az haber alıyor olacaktı.

İnternetin bu kısa süre içinde çiftler üzerindeki olumsuz etkilerine bakıldığında ise araştırmalar son 10 yılda diğer boşanma sebeplerinin yanında internetin de artık bir başlık olarak yer aldığını gösteriyor. Amerika’da yapılan bir araştırma da geçtiğimiz yıl boşanmaların % 42 sinde diğer sebeplerin yanı sıra internet üzerinden kurulan bir yakınlık ya da ilişki yer alıyor. Eşlerin birlikteyken iletişimlerinin azalması, internet üzerinden ilişkiler yaşanması ve internet pornografisinin kullanımı internet nedeni ile olan boşanmalarda ciddi bir rol oynuyor..

İletişim Azalıyor..
Eşler arasında iletişim problemleri nedeniyle terapi merkezine gelenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Son zamanlarda yapılan araştırmalar evliliklerin % 50 sinin ilk 5 sene içerisinde sona erdiğini gösteriyor. Boşanmaların artması ve iletişim problemleri arasında ciddi bir ilişki var. Bu konuda henüz çok fazla araştırma bulunmamasına karşın çiftlerin özellikle beraber olma fırsatı buldukları akşam saatleri ve tatil günlerinde uzun süren saatler boyunca internette kaldıkları birbirlerini ihmal ettikleri ve iletişimlerinin azaldığı anlaşılıyor. İletişimin azalması çatışmaların artmasına yol açarken, çözüm arayışı yerine internetle sorundan uzaklaşmak tercih ediliyor.

İnternet gerçekten evlilik anlaşmasını bozabilir ve internet üzerinden kurulan ilişkiler aldatma olarak sayılabilir mi?


Tabi ki aldatma tarihi internetin icadından çok daha öncelere dayanıyor. Ancak internetin sağladığı, gizlilik, ulaşılabilirlik bu durumun çok hızlı gerçekleşmesine neden oluyor. Evlilik ve ilişki ile ilişkilendirilebilecek sitelere baktığımızda mükemmel eş arama siteleri, arkadaşlık siteleri (yaş gruplarına göre değişen), flört siteleri, evlilik ve ilişki danışmanlığı siteleri, boşanma önerileri siteleri… insanları tedirgin edebilecek bir sırada genişliyor.

Bunun yanı sıra, internet eşlerin diğer insanlarla coğrafi sınırlar olmaksızın hızla tanışmasına ve hatta kendi eşlerinden daha fazla iletişime geçmesine de olanak sağlıyor. İnternet üzerinden kurulan ilişkiler zaman zaman kontrolden çıkarak çok yakın, sınırların olmadığı pek çok özel şeyin de paylaşıldığı, diğer eşi üzecek hatta evliğe zarar verecek belki sonucunda boşanmaya neden olacak bir noktaya geliyor.

İnternet üzerinden evliliğe zarar getirebilecek, aldatma denilebilecek ilişki modellerinin başında msn de tanışarak duygusal yakınlaşma ve cyber-sex geliyor. Bu sanal ilişki şekilleri ortaya çıkınca “Bu şekilde internet üzerinden ilişki kurmak aldatma sayılır mı? Sorusu gündeme geliyor.

İnternet üzerinden seks yapılması bazı uzmanlar tarafından kesin olarak ilişkiye ihanet sayılmıyor. Gerçek bir aldatma için fiziksel bir şeyler olması gerektiğini ve hatta vücut sıvıları yer değiştirmiyorsa bunun cinsel bir aldatma olmayacağını savunuyorlar. Bazı uzmanlar ise duygusal bir bağlılık söz konusu ise aldatmanın başlayacağını savunuyor.

Gerçek her ne olursa olsun, eşlerin çoğunluğunun böyle bir durumla karşılaştıklarında bu durumu aldatma olarak kabul ettikleri biliniyor. Son araştırmalar, İnternet kullanıcılarının % 10 unun internette düzenli olarak seks yaptığını ve bunu bir kere deneyenlerin hiç de az olmadığını gösteriyor

Duygusal ilişkilere gelince.. Eskiden gazete sayfalarında “boyu boyuma uygun bir eş arıyorum” un çok ötesinde bir durum yaşanıyor. Artık mükemmel eş seçimi (perfect match) siteleri ya da herhangi bir buluşma sitesi sayesinde çabucak duygusal ilişkiler başlayabiliyor. Özellikle eş bulmanın ve ya aramın eskiye göre oldukça ekonomik hale gelmiş olması da bu sitelerin kullanımını ayrıca artırıyor. Herhangi bir ilişki içinde olmayanlar için iyi bir gelişme bu ancak evli ya da ciddi bir ilişki içerisinde olanlar için de bir tehlike. Kim eşini internette tanıştığı biriyle kaybetmek ister ki? Maalesef burada da internet üzerinden yakınlaşmanın bir kesim tarafından aldatma olarak görüldüğü bir başka kesim tarafından da gerçek ilişkiyi yıkamayacak bir eğlence olduğu düşünülüyor.

“Bu konuda sıkıntı çeken ve eşi ile boşanma sürecinde olan bir danışan yaşadıklarını şöyle anlatıyor: Uzun saatler internette kalıyordu. İlk fark edişim odaya girer girmez bazı sayfaları(web) hızla kapatması oldu. Her seferinde oluyordu. Birkaç kere benden bir şey mi gizliyorsun diye sordum sana öyle geliyor dedi. Sonra bir gün tesadüfen kayıtlı bir site buldum. Üye olup arkadaş falan olabiliyordun, onun da nickname i yazıyordu. Onunla arkadaş olup yazışmaya başladım.Benden hiç bahsetmedi. Ama benimle buluşma randevusu bile ayarladı. Sonra daha fazla ileri gidemedi, ve konuştuk. Her şeyi anlattı. İnternet üzerinden görüştüğü pek çok kadın varmış ama gerçekten görüştüğü hiç olmamış. Bana göre ilişkimize ihanet etti ve sonunda boşanmaya karar verdim.”

Sonuç Ne Olacak?

İnternet kendi içindeki icatlarla belki de bu sorunu kısa sürede yenecek. Son günlerin en büyük tutkusu haline gelen facebook ve benzeri sitelerle belki de aldatma üzerine yaşanılan sorunlar büyük ölçüde azalacak. Örneğin, bir erkek bir kadın ile yakınlaşmaya karar verdiğinde onun ilişki durumunu görebiliyor. Belki böylelikle “evli”, “nişanlı”, “bir ilişki içinde” gibi görünen profillerin ilişkileri daha az zarar görecek. Bunun yanı sıra resimler, paylaşımlar, nerede olunduğu vb. bilgiler kaçamak yapma şansını azaltıyor.

Sonuç olarak ne bu icatların hızını ne de sonuçlarını hemen öngörmemiz mümkün. Dolayısıyla başımıza gelecekleri biraz yaşayarak göreceğiz gibi görünüyor. Ancak, İlişki içindeki problemler büyümeden bazı adımlar atmak büyük önem taşıyor. İlişkinizi bu anlamda risk altında görüyor ve önlemler arıyorsanız kulak verin;


- Eşinizle daha fazla ve eğlenceli vakit geçirin. Bu internetin başından haftada bir kere kalkarak mümkün olmayacaktır. Birlikte vakit geçirirken nelerin sizi eğlendirdiğini fark ederek ve bu aktivitelere yoğunlaşarak zaman içinde olacaktır.
- Bu ilişkinin sevgiyle başladığını unutmayın. İlişkiye dair olumlu hatıraları anımsamak duygularınızın canlanmasına ve onunla iletişime geçmek için yardımcı olacaktır.
- İletişim sadece kelimelerle sınırlı değildir. Sesinizin tonu ve vücut diliniz de pek çok mesajı anlatabilir. Dokunarak, sarılarak gülümseyerek de karşı tarafa pek çok olumlu mesaj verebilirsiniz.
- İlişkilerde eşle yaşanan çatışmalardan daha olumsuz olan, hissedilen duyguları biriktirerek kendinize saklamanızdır. Bunun yerine sakin kalarak hissettiklerinizi karşı tarafla paylaşın.
- Pek çok insan eşi ile yaşadığı sıkıntıları bekleyip görerek aşmayı tercih eder. Bunun yerine birkaç adım atarak çok daha tatmin edici bir ilişkiye ulaşmak mümkündür.
- Pek çok eş “eğer beni seviyorsa ne istediğimi anlayabilir” düşüncesi ile sıklıkla hayal kırıklığına uğramaktadır. Eşlerin birbirlerinden ne beklediği ve istediği ise ancak karşılıklı net ve açık bir iletişim ile anlaşılabilir.
- Pek çok uzman eşlerin ilişkide ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için dışarıya yöneldiklerini savunuyor. Eşinizle yaşadığınız sıkıntılarda kendinizi de kritik ederek sizde nelerin değişmiş olabileceğini fark etmeniz sorunu aşmanıza yardımcı olacaktır.
- Eğer işin içinden çıkamayacağınızı düşünüyorsanız bu konuda bir çift terapistine başvurabilirsiniz. Çift terapisi sayesinde pek çok çift hem kendi hem de karşı tarafın sorunlarının farkına vararak etkin bir çözüm yolu bulabilmektedir.

Paylaş

Çift Terapisinin Duayenleri İstanbul'da...


Dr. John ve Julie Gottman Ekim'de Çift Terapisi Eğitimi için İstanbul'da

Gottman Enstitüsü ve Psikoloji İstanbul işbirliğiyle Gottman Çift Terapisi I. Düzey Eğitimi Çiftler Arasındaki Köprüyü Yeniden İnşa Etmek, (Bridging the Couple Chasm) başlığı ile 9-10 Ekim tarihlerinden düzenlenecek.

Çiftlerin yaşadığı çatışmaları, araştırma temelli etkin yöntemlerle güçlü kaynaklara dönüştürmeniz mümkün diyen çift terapisinin duayenleri Dr. John ve Julie Gottman uzun yıllar süren araştırmalardan yola çıkarak geliştirdikleri Gottman Çift Terapisi yaklaşımlarını ülkemiz uzmanları ile paylaşıyor...

Ayrıntılı bilgileri yakında sizlerle paylaşacağız...

Paylaş

Evlenince Geçmiyor...

İki insan tesadüfi ya da değil karşılaştı ve birbirlerinden hoşlandılar. Bundan sonraki aşamalarda nelere dikkat etmelidir? Kişi ne yaparsa karşısındakini daha iyi tanıyabilir?

Psikolog Özge Altan: İnsanların karşısındaki insanı etkilemek için, olduğundan farklı görünme eğilimi vardır. Yeni bir ilişkide iki taraf birbirini etkileyebilmek için olumsuz görünebilecek taraflarını gizleyebilirler. Bu bir süre işe yarayabilir fakat sonunda ortaya çıkan gerçekler ilişkiyi olumsuz etkileyebilir. Çiftlerin birbirlerine en başından itibaren açık olmaları, kendilerini oldukları şekilde tanıtmaları, ilişkinin ilerki safhaları için daha iyi olacaktır.

Evlilik öncesinde insanın evleneceği kişinin doğru kişi olup olmadığından emin olmasının yolları var mı?

Psikolog Özge Altan: Bu konuda %100 emin olmak mümkün olmayabilir ama evlilikte dikkat edilmesi gereken bazı risk faktörlerinden bahsedebiliriz. Örneğin, eşlerden biri alkol ya da madde bağımlısı ise, eğitim-kültür farkı bir sorun yaratıyorsa, eşinizin beğendiğiniz en az bir kaç özelliği yoksa, durmadan aslında ne demek istediğinizi anlatıyorsanız, taraflardan biri koruyucu, hami rolündeyse, kıskançlık sıklıkla dile getiriliyorsa, tartışmalarda aşağılama, küçük görme, jestler mimikler ve bol bol eleştiri varsa bir kez daha durup düşünülebilir.

Bazı çiftler evlilik öncesindeki uzun süreli mutluluklarını evlilik sonrasına taşıyamıyor. Sizce bunun en önemli nedenleri nelerdir?

Psikolog Özge Altan: Çiftler, evlendikten sonra farklı beklentiler içine girebiliyorlar.Burada, geleneksel kadın ve erkek rollerinin etkisi olduğunu düşünebiliriz. Erkek evlendikten sonra babası ailede nasıl davranıyorsa onun gibi davranmaya başlıyabiliyor ya da toplumda gördüğü modelleri örnek olarak alabiliyor. Kadın da aynı şekilde. Birbiri ile örtüşmeyen davranışlar sorunlara yol açabilir. Tabi bir önceki soruda belirttiğim gibi, gözle görülür risk faktörleri “evlenince geçer” diye gözardı ediliyorsa, sorun çıkması muhtemeldir.

Mutlu bir evlilik için çiftler nelere dikkat etmelidir?

Psikolog Özge Altan: Yapılan araştırmalara göre, mutlu çiftlerin çoğu evdeki iş bölümünden memnun olanlar. İş yükü bir tarafın üstüne yıkılmıyor. Ev işleri geleneğe göre değil, çiftlerin isteklerine göre ayarlanıyor. Önemli kararlar birlikte veriliyor. Aralarında çıkabilecek çatışmaları ilişkinin bir parçası olarak görüyorlar. Kızgınlık anında birbirleriyle tartışmıyor, kendilerini biraz yatıştırdıktan sonra bu konuyu dikkatlice ele alıyorlar. Birbirlerini dinliyorlar. Bir problem çıktığında, birbirlerini suçlamak yerine, problemi çözmeye çalışıyorlar ve tartışırken asla eski meseleleri gündeme getirmiyorlar.

Bazı ebeveynler çocukları için evliliklerini sürdürmeye mecbur olduklarını düşünüyor. Sizce bu en doğru çözüm mü?

Psikolog Özge Altan:
Bu ayrılma karararını verirken çiftleri en fazla düşündüren durumdur. Aslında çocukların önünde tartışma yapılıyor, kavga ediliyor küs oturuluyorsa bu çocuklar için daha fazla zarar verici bir durumdur. Evliliklerini sürdürmelerinin tek nedeni çocuklarsa, diğer bütün konularda birbirleri ile anlaşamadıklarını ve ayrılmaları gerektiğini düşünüyorlarsa boşanmayı düşünebilirler. Boşanmaya karar veren çocuklu çiftler çocuğa bunu nasıl anlatabilir?
Psikolog Özge Altan: Boşanmaya karar veren çift, bunun daha iyi olacağını, çocuklarını karşılarına alıp açıklayabilirler. Çocukları en çok kaygılandıran durumlar, kimin yanında kalacağı, birlikte kalmadığı ebeveynini görüp göremeyeceği ve eski ortamının değişip değişmeyeceğidir. Bunları ona net bir şekilde anlatmak, duygularını ifade etmesine izin vermek çok önemlidir. Çocuğun ortamının değişmesi, maddi olarak daha yetersiz bir konuma geçilmesi onu olumsuz şekilde etkileyecektir.

Çocukları boşanma nasıl etkiler ve sonrasında ebeveynler çocuğa nasıl davranmalı?


Psikolog Özge Altan: Şüphesiz, çocuklar anne ve babalarının bir arada olmalarını isterler. Boşanma onları etkiler hatta sadece küçük çocukların bundan etkilendiği düşünülürken çocuklar bundan her yaşta etkilenir. Fakat, anne babanın boşanmaması onların daha fazla problem yaşamasına da sebep olabilir. Anne babanın sürekli kavga ettiği, tartıştığı bir ortam çocukların sağlıklı yetişebilecekleri bir ortam değildir. Bu arada anne baba boşandıktan sonra da kavgalarına tartışmalarına devam edebilir bu da çocuğa en az boşanmadıkları zamanki kadar etki eder.

İlişkilerdeki mutsuzluk kadar hayatından memnun olmadığını, kendisine güveni olmadığını, hata yapma korkusu olduğunu, her şeyi kafasına taktığını ve bir türlü mutlu olamadığını söyleyen çok insan var. Hayattan sürekli keyif almama, amaçsızlık bir psikolojik durum olduğunu gösterir mi? Bu tür kişilere neler öneriyorsunuz?

Psikolog Özge Altan: Tabiki, bu sorunların hepsini birlikte ya da ayrı ayrı yaşayan pek çok insan olabilir. Hepsinin nedenleri ve çözüm yolları farklıdır. Bu sorunları yaşayan insanlar, daha önce yaşadıkları, başardıkları iyi zamanlara odaklanır ve buralarda neler yaptıklarını, zor durumlarla nasıl başa çıktıklarını dikkate alırlarsa bu sorunları daha kolay çözebilirler. Aynı şekilde, eğer kendilerini zor durumda hisseder, hayatlarını normal şekilde sürdüremediklerini düşünürlerse bir profesyonele de başvurabilirler.

Günümüzde biliyorsunuz internet, cep telefonu gibi teknolojiler vasıtasıyla aşk yaşayan, evlenen birçok insan var. Bu tür ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Psikolog Özge Altan:
Bu ilişkiler de gene bireyin kendini diğerinden sakladığı, olumlu özelliklerin ön planda olduğu, gözle görülebilecek, ilişkiyi etkileyebilecek olumsuz özelliklerin ise arka planda tutulduğu hatta gizlendiği bir temele inşa edilmektedir. Kısa vadede, eğlenceli hoş zaman geçirmek için bir uğraşı olabilir ama uzun vadede ve bir ilişki anlamında ciddi sorunlara yol açabilir. İnsanların bu türlü bir ilişkide beklentilerini yüksek tutmamalarında fayda vardır. Karşımızdaki kişinin güvenilirliğinden emin olmamız mümkün değildir.

ailem.com

Paylaş