Ekim 20, 2010

Mutlu İlişkilere Dair...




Son 10 yıl içerisinde yapılan araştırmalar, ülkemizde evliliklerinin % 50 sinin ilk 5 yıl içerisinde bittiğini, ilk 1 senede biten evliliklerin ise giderek arttığını gösteriyor. Biz de bu durumu Ekim ayında Psikoloji İstanbul’un davetlisi olarak Türkiye’ye gelen evlilik ve ilişki alanındaki dünyaca ünlü uzman Dr. John Gottman’ a sorduk.Dr. John Gottman,mutlu ilişkileri inceleyerek elde ettiği formülleri ve ilişki, evlilik ve boşanma ile ilgili merak edeceğinizi düşündüğümüz sorularımızı yanıtladı.


Evliliklerin yaklaşık % 50’si neden başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bu durumu çiftlerle ilgili çalışmaların duayeni olarak nasıl açıklıyorsunuz?

İlişkinin en başlarında güvenle ilgili oluşturulması gereken pek çok alan var. İnsanların kafasında ilişkisine dair pek çok soru var. Ona arkadaşım olarak güvenebilir miyim? Hayal kırıklığına uğradığımda beni dinlemesi için ona güvenebilir miyim? Bir partner olarak, ev işlerini paylaşırken, zor zamanları paylaşırken ona güvenebilir miyim? Bu insan bana saygı gösterecek mi? gibi esası güvene dayalı olan sorular soruyor.

Güven ile ilgili bu bilgiler, çoğu zaman tartışmalar sayesinde oluşuyor. Bu alanları tartışmalar aracığı ile netliyoruz. Biz, ilişkinin ilk aşamalarında insanların yaşadığı en büyük dönüşümü “ben” den “biz” e geçiş dönüşümü yani “takım olabilmek” olarak adlandırıyoruz. Bu süreçte, yani ilişkinin ilk başlarında yaşanan yoğun tartışma ve anlaşmazlıklar ise güven oluşturmak yerine güveni yok ediyor.

Boşanmayı Gerçekten Tahmin edebiliyor musunuz?

Boşanmayı ya da tehlike sinyallerini çiftler anlaşmazlıkları ile ilgili konuşmaya başladıkları ilk 3 dakikada anlıyoruz. İlişkilerinde yaşanacak problemleri çözemeyecek olan çiftler ya da nasıl çözeceklerini bilmeyenler hemen anlaşılabiliyor. Bu kişiler genelde kendilerini daha fazla düşünen, savunucu bir yapıya sahip, problemin karşı taraftan kaynaklandığını söyleyen, ve dolayısıyla karşı tarafın kişiliğini değiştirmek zorunda olduğunu belirten kişiler oluyor. Eşimin terapiye ihtiyacı var diyen, ben mükemmele yakın davranıyorum ama eşimin karakteri ile ilgili değiştirmesi gereken pek çok şey var diyenler oluyor..
Eleştiri ve birbirlerine saldırıyı yoğun olarak yapan çiftler için de aynı şey geçerli. Saldırgan biçimde eleştirilmek insanların savunmacı davranmalarına neden oluyor. Kişi fizyolojik olarak yüksek düzeyde uyarılıyor. Böyle olduğunda tartışmaları başarı ile yürütmek ve sonlandırmak imkansız bir hale geliyor. Çok kısa bir süre sonra da bu eleştirel olumsuzluk hali, tartışma olmayan ortamları bile kapsar hale geliyor. Dolayısıyla bu ilişkinin geleceğini kolayca tahmin edebiliyorsunuz.

Diyalog kurmak, çiftlerin normal olarak yaşadıkları çatışmaları yara almaksızın yaşamalarını sağlamakta. Mutlu çiftlerin dahi yaşadığı çatışmaların % 69’u zaten hiç çözümlenmiyor. Bu nedenle diyalogun önemi çok büyük. Bu çatışmalarla ilgili diyalog kurabilmeleri önemli. Mutlu çiftler bunu iyi başarıyorlar. Önemli olan bireylerin ilişkileri mutlu bir şekilde sürdürebilmeleri için gereken becerileri edinebilmeleri. İlişkilerde çatışmaların yaşanması kaçınılmazdır ve aslında insanların birbirlerini tanımaları ve yakınlaşmaları sürecinin de bir parçasıdır.


Kitabınızda, yıkılan ilişkilerde yapılan iletişim hatalarından yoğun olarak bahsediliyor. İletişimde hata yapmamak nasıl mümkün olabilir?

Hemen herkes diğerleri ile iletişim kurarken hatalar yapar. İyi biliyoruz ki her ilişkide pişmanlıklar var. Mutlu ilişkilerde, yani işlerin gayet yolunda gittiği durumlarda dahi kişilerin “Keşke böyle davranmasaydım” dediği durumların var olduğunu ve bunun kaçınılmaz olduğunu gösteren matematiksel kanıtlar var. Temel bir iletişim hatası olarak söyleyebileceğimiz şeylerden biri şu: ilişki ustalarının “aşağılama”dan uzak durduğunu biliyoruz. Ama yine de iletişim sırasında onlar da pek çok hata yapıyor. Ancak ilişki ustaları yapılan hataları iyi telafi ediyor, tamiri iyi yapıyorlar. Yaptıkları olumsuz davranışın sonucunu etkin biçimde tamir ediyor ve ilişkinin uçuruma gitmesini önleyebiliyorlar. Geçmiş duygusal yaraları etkin biçimde sarıyorlar. Bunu sağlayan temel faktörlerden birinin aralarındaki ilişkinin, yakınlığın ve arkadaşlığın kalitesi olduğunu biliyoruz. Mutlu bir ilişki için, çift arasında işe yarayan, kaliteli bir arkadaşlık, yakınlık söz konusu olmalı. İlişkide halihazırda yeterli bir olumluluk olduğunda, işler yolunda gitmediğinde dahi, onarma girişimleri karşı taraf tarafından kabul ediliyor ve iyileştirmek de daha kolay oluyor. Pek çok kişi iyi iletişim kurmuyor ama onarma girişimleri başarılı oluyor.


Peki çiftler, ilişkilerini nasıl koruyabilirler? Özellikle nelere dikkat etmeliler?

İlişkilerin gerçekten mutlu bir şekilde yürümesi için 3 alana odaklanmamız gerekiyor. Birincisi arkadaşlık ve yakınlık; İkincisi tartışmaları yapıcı bir biçimde yapmak. Tartışma her ilişkide kaçınılmaz bir durumdur fakat yapıcı ve birbirinize yakın olabilirsiniz. Üçüncüsü ise birlikte bir “ortak anlam” ve “amaç” geliştirebilmektir.Birbirinin yaşam hayallerine inanmak ve onlarla gurur duymaktır. Dolayısıyla biz enstitümüzde bu üç alan ile çalışıyoruz.
Arkadaşlık ile ilgili çok spesifik olarak çalışıyoruz. Arkadaşlığı araştırmalarımızda spesifik olarak tanımlayabiliyoruz. Birbirini tanımak, ilişki haritasını oluşturmak, saygı duymak, sevgi ve şefkat göstermek, hayranlık duymak ve bunu ifade edebilmek de çok önemli. Sonuç olarak, partnerinin ihtiyaçlarını karşılamak için gerekenleri bilmek ve böylelikle bu ihtiyaçları karşılamakla ilişkinizi koruyabilirsiniz…


Tüm bunlar çok mantıklı görünüyor. Bunları anlattığınız çiftler de tabi ki size hak vereceklerdir. Ancak uygulama nasıl sağlanabilir? Biz bunu yapamıyoruz diyebilecek çok sayıda çift var.


Maalesef hiçbir toplumda insanların bunları öğrenebilecekleri bir kurum, bir durum ya da zaman aralığı yok. Bu bilgiler okullarda öğretilmiyor. Üniversitelerde söz edilmiyor. Hatta evlilik merciini önemseyen dini kurumlar, kiliseler, camiler, sinegoglar dahi bu bilgileri anlatmıyor. Evlenmek isteyen kişilere, “gelin sizi bir eğitime alalım ki, ilişkiniz iyi gitsin” denmiyor. Bu bilgileri öğrenebilecekleri yerler, ancak bizimki gibi danışmanlık merkezleri olabiliyor. Bu nedenle de aslında odaklanmamız gereken, insanların bu becerileri, daha çocukluktan itibaren öğrenmelerini sağlayabilecek bir sistem kurabilmek. Türkiye’de bizim eğittiğimiz çok az sayıda uzman var ve bu kişilerin davetlisi olarak İstanbul’a geliyoruz. Dileriz bir dizi eğitimden sonra, Türkiye’ye de bu bilgileri paylaşabilecek ve değişimi sağlayabilecek çok sayıda uzman sağlamış oluruz.


Öğrenmek için artık çok mu geç?

Herkesin her zaman öğrenebileceğini düşünüyorum çok karmaşık bir şey değil. Bir insanı anlamaya çalışmanın, ona sorular sormanın, onun yanıtlarını takip etmenin, o insanla ilgilenmenin, kişisel farklılıkları fark etmenin de çok karmaşık olmadığını düşünüyorum. Onu beğendiğinizde, keyifli bir zaman geçirdiğinizde, ona minnettar olduğunuzda bunları sadece düşünmek yerine düşüncelerinizi dile döküp ifade etmek hiç de zor değil..


Mutluluk Ne Kadar Önemli? Kadın ve Erkek Arasında Bu Konuda Bir Fark Var Mı?


İlişkilerde mutluluk oldukça önemli. Özellikle kadınlar için çok önemli. Erkekler için kadınlarınki kadar kritik değil. Çünkü erkekler kadınların mutlu mu mutsuz mu oldukları ile ilgili bilgisizdirler. Dolayısıyla kavga yoksa onlar için bir sorun yok ve her şey yolunda demektir. Cinsel hayat yolunda gidiyorsa her şey yolundadır. Dolayısıyla bize de % 80 oranında konuyu kadın getiriyor ve “bunu halletmemiz lazım” diyor.

Araştırmalara göre kadınlar eşlerinin taleplerini karşılamakta daha başarılı ve daha yapıcı bir tutum sergilerken, erkekler eşlerinin taleplerini kabul etmekte ve değişmekte daha çok sıkıntı yaşamaktadırlar. Kadınlar evlilikle ilgili sorunlarını ve eşlerinden beklentilerini daha çok ortaya koymakta ve bu konuda tartışmak ve çözüm üretmek konusunda daha istekli görünmektedirler. Eşlerinin bu taleplerini dikkate alan ve kendilerini bu anlamda esnetebilen erkeklerin evlilikleri, diğerlerine oranla daha uzun sürmekte ve daha mutlu bir birliktelik yasamaktalar.

Bugün çiftler, eski kuşaklardan farklı olarak, daha çabuk vazgeçiyorlar sanki ilişkilerinden. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?

İnsanlar son yıllarda bir ilişkiye başlama ve bağlanma konularında daha fazla sıkıntı yaşıyor. Evlilik yaşı da buna bağlı olarak artıyor. İnsanlar evlenme konusunda daha isteksizler, daha fazla birlikte yaşamayı ama o imzayı atmamayı tercih eden çift var. Artık lezbiyen çiftler, heteroseksüellere göre daha fazla evlenmek için birbirlerini zorluyorlar. Ama bana sorarsanız bu değişimler, güzel değişimler. En azından artık kadınların büyük bölümü istismara uğradığı bir ilişkide kalmak zorunda olmadığını, ayrılmak gibi bir şansı olduğunu biliyor. Ve asıl sağlıklı olan da bu. Erkekler de artık sadece geçim sağlamanın yeterli olmadığını görüyor. Karşısındaki kişiye destek olan, onun için bir yol arkadaşı, iyi bir baba, iyi bir eş olması gerektiğini bilen ve buna göre davranmaya çalışan erkeklerin oranı geçmiş yıllara göre çok daha fazla.

Değişimle ilgili söylenebilecek belki tek kötü şey, ekonomik sıkıntılar nedeniyle, ilişkinin üstüne binen yükler. Çoğu çifte baktığımızda her iki bireyin de çalıştığını görüyoruz. Bu durum özellikle çocuk doğduktan sonra ilişki üzerine inanılmaz yüksek düzeyde bir stres yüklemesine neden oluyor. Çocuk yetiştirme görevi, özellikle Amerikan toplumunda yoğun olarak rastlanan alkol ve madde bağımlılığı da eklendiğinde son derece karmaşık bir süreç haline geliyor. Çiftler kesin olarak ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Bu nedenle kolay pes ettiklerini düşünmüyorum. Sadece ilişkiler üzerindeki baskı ve stres faktörleri eskiye göre daha yoğunlaşmış durumda.





Bu Röportaj, Marie Claire Dergisi Ekim 2010 Sayısında Yayımlanmıştır.



Paylaş

Ekim 15, 2010

Bebek Doğduktan Sonra İlişkiniz...ve Öneriler


Çiftlerin üçte ikisi, bebek sahibi olduktan sonra ilişkilerinde hissettikleri doyumun belirgin bir biçimde düştüğünü söylüyor. Çatışmaların oranında ve çiftlerin birbirine uyguladıkları duygusal şiddette bir artış yaşanıyor. Çiftler daha sık tartışmaya ve daha az yakınlık hissetmeye başlıyor. Birbirlerine duydukları tutku azalıyor; cinsellik ve romantizm de ciddi bir şekilde sekteye uğruyor. Değişen tüm bu koşullar, pek çok çiftin diğer etkenlerin de birleşimi ile boşanmasına neden olabiliyor.

Pek çok araştırma, çatışmalı ilişkiler yaşayan çiftlerin bebeklerinin, gelişimsel sıkıntılar yaşadığını göstermektedir. Ebeveynlerin stresli, yalnız, depresif hissetmeleri, bebeklerine daha az tepki vermelerine neden olmaktadır. Mutsuz ebeveynler tarafından yetiştirilen bebeklerin geç konuşan, tuvalet eğitimini geç alan, motor gelişimini yaşıtlarına göre daha sonraki dönemlerde tamamlayabilen bebekler oldukları ve yaşamın ilerleyen yıllarında özellikle sosyal ortamlarda düşük özgüven sahibi olduklarını göstermektedir.

Neler Yapılabilir?
-Her çiftin aynı sorunları yaşadığını bilin: Çünkü her çift bebekleri dünyaya geldikten sonra daha fazla stres yaşıyor, daha duygusal, daha savunmacı ve daha fazla tartışma eğilimi yaşayabiliyor.

-Bebeğinizle birlikte vakit geçirmenin keyfine varın: Bebek sahibi olmanın keyfine birlikte vardığınız ve hayata getirdiğiniz bu güzel varlıkla birlikte vakit geçirdiğiniz sürece aranızdaki ilişkinin kötüye gitmek yerine daha da güçlenmesi için ne kadar çok neden olacağını göreceksiniz.

-Tartışmalarınızın sakin geçmesini sağlayın: Bir çift olarak tartışmamanız mümkün ve sağlıklı olmayacaktır. Tek yapmanız gereken tartışmaları centilmen bir noktada tutmak. Daha yumuşak cümlelerle, daha çok ne düşündüğünüzden, ne hissettiğinizden ve neye ihtiyaç duyduğunuzdan bahsederek tartışın.

-Aranızdaki paylaşımın ve arkadaşlığın eksilmemesini sağlayın: Birbirinize olan biten hakkında konuşmak için zaman ayırın. Hayatınızda pek çok şey değişti ve 5 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz, hayatınızla, çevrenizdeki insanlarla ilgili neler düşünüyorsunuz vb. konularda yeniden konuşmak ve birbirinizin şimdi ne düşündüğünü öğrenmeye ihtiyacınız var.

-Cinsel yaşamınıza özen gösterin ve cinsellikten aldığınız keyfi arttırın: Bebeğinizin doğumunun ardından aranızdaki yakınlığı bozmamak adına en çok özen göstermeniz gereken paylaşımınız cinselliğiniz olacaktır. Cinsel yaşamdan aldığınız hazzın devamlılığını sağlamak için eşinizle konuşun, neler istediğinizi nelere ihtiyaç duyduğunuzu belirtiyor olun.

-Baba-bebek arasındaki ilişkinin yakın ve sıcak bir ilişki olmasını sağlayın: Babalar ve bebeklerinin arasında yaşanacak olan sıcak ilişki, bir çift olarak da mutlu olmanızı sağlayacaktır. Pek çok çift için bebek dünyaya geldikten sonra yaşanan yalnızlığın nedeni anne-bebek arasındaki yakın bağa yaklaşamayan babalardır. Dolayısıyla anneler de babalar da farkına bile varmadan kendilerini yalnız hissetmeye başlayabilirler.

-İlişkiyi zenginleştirecek yenilikler geliştirin: Bir çift olarak yaşamınızda oluşan bu güzel değişikliğe uygun yeni rutinler geliştirmeye çalışın. Birbirinize nelerden keyif aldığınızı, birlikte neler yaptığınızda mutlu olduğunuzu yeniden sorun ve birbirinize zaman ayırın.



Bu yazı, Mother&Baby dergisi Ekim 2010 sayısında yayımlanmıştır.



Paylaş

Bebek Doğduktan Sonra İlişkiniz...


İlişki Araştırmaları Enstitüsü kurucusu ve başkanı, aynı zamanda “Baby Makes Three” isimli kitabın yazarı Profesör Doktor John Gottman, bebeğin doğumunun ardından geçen ilk ayların çiftlerin ilişkileri açısından zorlayıcı bir dönem olduğunu belirtiyor. 35 yılı aşkın süredir çiftler arasındaki ilişkiyi güçlü tutabilmek için çeşitli araştırmalar yürüten Gottman’ın, çiftin hayatına bebeğin eklenmesinin ardından oluşan değişimlerle ilgili araştırmasını sizlere sunacak ve konuyla ilgili uzmanımız Psikolog Filiz Kaya’dan görüşlerini alacağız. Bebek doğduktan sonra eşler arasında neler yaşanır? Neler değişir? Olumlu değişimi sağlamanın püf noktaları nelerdir?

Dünyada konuyla ilgili yapılmış en kapsamlı araştırmaları sunan Gottman, bebek sahibi olan çiftlerin % 67’sinin bebeğin doğumunun ardından geçen 3 yıl süresince, eşleri ile olan ilişkilerini “Mutsuz” olarak tanımladıklarını belirtiyor. Bebekten önce ilişkilerini “Mutlu” olarak tanımlayan binlerce çiftle yapılan bu araştırmada, çiftlerin sadece % 33’ü bebek doğduktan sonraki dönemde ilişkilerinden “Memnun” olduklarını söylüyorlar. Ancak bu % 33’lük grup da bebek doğduktan sonra geçen ilk 3 yılı aralarındaki ilişki açısından “Yüksek Düzeyde Stres Yaşanan Bir Dönem” olarak tanımlıyor. Araştırmanın uzun dönemli sonuçlarına bakıldığında, % 67’lik grup içinde yaşanan boşanmaların diğer gruba göre 4 kat daha fazla olduğu görülüyor.

Çiftler açısından zorlayıcı ama bir o kadar da güzel olduğu bilinen bu dönem nasıl yaşanıyor? Psikolog Filiz Kaya’ya göre, ebeveynliğe geçiş büyük bir değişim dönemi. Bu değişimle, yani ebeveynliğe geçişle başa çıkabilen bireyler ilişkide oluşan değişimleri de olumluya çevirerek ilişkilerini güçlendirebiliyor. Ancak yaşanan değişimle başa çıkamayan kişiler için ise, eşler arası çatışmalar kaçınılmaz hale geliyor ve evlilikler çatırdamaya başlıyor. Değişimin ne gibi noktalarda zorlayıcı olduğunu uzmanımız kısaca şöyle tanımlıyor: “Ağlayan bir bebeğin yanında romantizm zordur. Çiftler daha önce yaptıkları ve yakınlık hissetmelerini sağlayan pek çok şeyi özellikle ilk aylarda yapamaz hale gelirler. Her ikisinin de çok sevdiği ve belki de uzun süredir bekledikleri o güzel varlık yanlarında olmasına rağmen, beraberinde bir dizi zorluğu ve sorumluluğu da getirir. Bebekler sürekli bakıma ihtiyaç duyar ve bu çoğu zaman her iki ebeveyn için de tam zamanlı bir mesai demektir; dolayısıyla eşler birbirlerine zaman ayıramamaya başlarlar. Fiziksel yorgunluk, çoğu çift için duygusal ve bedensel uzaklaşmaya neden olabilir.”

Sonuçların çarpıcılığı, olumsuz olan % 67’lik orandan çok, azınlıkta görünen % 33’lük grubun aynı stres düzeyinde değişimi hissetmelerine rağmen, değişim sürecinde ilişkileri açısından bir sıkıntı yaşamış olmaları. Peki nedir aradaki ayrım? Hangi çiftler bebek sahibi olduktan sonra birbirlerinden uzaklaşıyor, hangi çiftler mutlu bir şekilde ilişkilerine devam ediyor?

Sorumlulukların Artışı
Uzmanlar özellikle bebek eve geldikten sonraki ilk birkaç ayda yaşanan bedensel yorgunluğun pek çok kadında derinleşerek depresyona neden olabildiğini belirtiyorlar. Çoğu çift, bebek eve geldikten sonra daha da belirginleşen yeni sorumluluklarının, beklediklerinden daha fazla olduğunu belirtiyor. Beklentiden yüksek olarak ortaya çıkan zorunluluklar da hissedilen yorgunluğu arttırırken, tükenmeye giden sürenin de kısalmasına neden olabiliyor. Bu durumda her iki ebeveyn de kısa bir süre sonra kendilerini yetersiz, ihmal edilen ve yalnız bireyler olarak algılamaya başlıyor. Hatta bazı çiftler arasında oluşan mesafe ve her geçen gün artan şiddette hissedilen yalnızlık, bireyleri aldatmaya sürükleyebiliyor.

Atıfların Önemi
Psikolog Filiz Kaya, pek çok çiftin bebek doğduktan sonra yaşanan zorlukları birbirlerine atfetmelerinin ilişkiye yaşattığı olumsuzluğu vurguluyor. “Bebek sahibi olmadan önce danışmanlık alan çiftlerde gördüğümüz belirgin bir farklılık var. Doğum öncesinden itibaren, bebekleri dünyaya geldikten sonra yaşanabilecek olumsuzluklarla ilgili daha önceden bilgi sahibi olan çiftler, aralarında bir problem ortaya çıksa da, bu problemin nedenlerini ilişkilerinde aramıyorlar. Örneğin sorumlulukların paylaşımı ile ilgili bir sıkıntı yaşadıklarında “zaten sen hep böylesin, her şeyi kendi başıma yapmak zorunda kalıyorum” demek yerine, “sanırım bu kadar sorumluluk beni zorluyor; ne yapabiliriz?” sorusunu sormayı tercih ediyorlar. Yaşanan zorluğu birbirlerine ya da ilişkilerinin iyi gitmeyişine değil, değişime ve ihtiyaçların farklılaşmasına atfediyor ve çözümleri de bu farkındalık sayesinde birlikte üretmeye çaba gösteriyorlar.

Bu yazı, Mother&Baby dergisi Ekim 2010 sayısında yayımlanmıştır.



Paylaş

Ekim 14, 2010

Eşler Birbirini Neden Aldatıyor?





Bir anda bir tesadüfle karşılaşıyorsunuz. Bazılarınız seyahatte bazılarınız bir arkadaş davetinde bazılarınızsa işyerinde buluyorsunuz onu. Aslında mekân çok da önemli değil böyle konularda. Sonuçta değişmeyen tek şey onu gördüğünüzde kalp atışlarınıza hakim olamamanız. Çünkü aşk kapıyı çalıyor hem de gümbür gümbür. Aradan biraz zaman geçiyor bu kez onsuz yaşayamayacağınızı düşünüyorsunuz ve evleniyorsunuz. İşte film de buradan sonra başlıyor. Çünkü bazen ne aşk kalıyor ne de arada ilk günlerki gibi bir romantizm... Kurduğunuz aile çatırdıyor ve birden kendinizi hakim karşısında boşanırken buluveriyorsunuz. Geriye dönüp baktığınızda kendinizi suçlamıyorsunuz, varsa yoksa karşı tarafta aranıyor tüm sorunlar... Peki neden böyle oluyor? Evlilikler niçin bitiyor? Neden aynı eve girilince anlaşmazlıklar ortaya çıkıyor? Mutsuz evlilik ne gibi sağlık sorunlarını getiriyor?
35 yılda 3 bin çift üzerinde yaptıkları araştırmalar sonucu mutlu evliliğin sırlarını ve boşanmanın çeşitli tekniklerle önlenebilir olduğunu kanıtlayan ilişki danışmanlığı ve evlilik terapisinin duayenleri John ve Julia Gottman Psikoloji İstanbul'un davetlisi olarak İstanbul'a geldiğinde fırsatı kaçırmadan tanışmak istedik ve aklımızdaki bu soruları onlara yönelttik. Onlar da sürekli kavga ediyorlarmış. Hatta Julia'nın dediğine göre "Korkunç görünen büyük kavgalar" yaşıyorlarmış... Peki nasıl bu kadar uzun süre birlikteler, çiftlere neler öneriyorlar onlardan öğrendik...

Günümüzdeki evlilikler neden bitiyor?

Mr. Gottman: Evliliklerin bitmesinin temel nedeni erkek olan tarafın kadın olan tarafa nasıl davrandığıyla bağlantılı. Eğer eşler birbirine saygı, şefkat ve sevgi gösterirse evlilik devam ediyor.

Evliliğin devamı nasıl geliyor peki? Yine aynı davranışları göstererek mi, yoksa ek olarak birşeyler yapmak mı gerekiyor?

Mr. Gottman: Fikir ayrılıklarında bununla nasıl başa çıktıkları da çok önemli. Eğer "Bu sorunun nedeni sensin" demek yerine, "Bu sorun bizim sorunumuz, ikimize de ait" derseniz o zaman evlilikler çok daha iyi gidiyor.
Mrs. Gottman: Fiziksel bir şiddetin olmaması da önemli bir sebeptir. Aldatma da temel yıkıcı nedenlerden biri. Bunlar olmazsa ilişki sağlam biçimde gider. Hem şiddet hem de aldatmak ilişkie ihanet etmek demektir. Eğer bir ihanet varsa, şiddet varsa bunun da çözülmesi gerekir. Özür dilemek gerekir. Problemi çözmek çok önemli.

ALDATMA NEDEN OLUYOR?

Eşler neden aldatıyorlar?

Mr. Gottman: Çatışmaktan kaçınmaktan olabiliyor. Eşinize nerede sorun yaşadığınızı, nerede sıkıntı yaşadığınızı söylememek için de aldatmalar olabiliyor. Yalnızsanız, seks hayatınız iyi değilse bu konuyu eşinizle konuşmanız gerekir.
Mrs. Gottman: Başka kadınları baştan çıkarmak bazı erkekler için gurur meselesi de olabiliyor. Bu da aldatma nedeni olarak ortaya çıkıyor. Tek bir aldatmayla kaybettikleri birşey var aslında: Eşleriyle aralarındaki o derin bağ kırılmış oluyor.

Evliliği ilk günkü gibi taze tutmanın sırrı nedir?

Mr. Gottman: Birbirinizle ilgili bilgilerinizi revize etmelisiniz. Birbirinize sorular sorun, açık uçlu sorular olmalı. Ama bu soruların cevabı evet ya da hayır olmamalı. Eşe romantik biçimde davranmak gerekir, evliliğin ilk günlerinde olan şey de budur.

Mrs. Gottman: Partnerinizin hayalini dinlemelisiniz. Gelecek hayalleri mesela. Bunlar için de çaba harcamak gerekiyor.

GERGİNLİKTE YAPILMASI GEREKENLER

Mutsuz bir evlilik nelere yol açar?

Mr Gottman: Depresyona neden oluyor ilk başta. İnsanlar yaşadıkları depresyonun nedenini kendi yaşamında değil, partnerinde arıyor.
Mrs. Gottman: Eğer bu mutsuzluğun içinde fiziksel şiddet varsa, kadın eşlerin korku, stres bozukluğu yaşayabiliyor.

Evde bir gerginlik olduğu zaman çiftler nasıl hareket etmeli?

Mrs. Gottman:
Öncelikle sakinleşmeleri gerekiyor. Sonra birbirleriyle konuşmalılar. O tartışma sırasında ne olduğunu ifade etmeleri gerekiyor. Ne dediler mesela o kavgada? Bu noktada birbirini dinlemek çok önemlidir. O gerginliğe nasıl dahil olduklarına dair sorumluluğa sahip olmalılar. Mesela, "Burada ben şunu söyledim" demeliler. Çiftler arasındaki tartışmaların yüzde 69'u çözülemiyor. O nedenle nasıl davrandıklarını bilmeleri gerekiyor. Bu yüzde 69'luk dilimin çözülememesinin sebebi kişilik ve yaşam tarzıyla alakalı.

BİRLİKTE YAŞAMAK TANIMAK İÇİN ÖNEMLİ

Aslında ben de tam o noktaya gelecektim. İki ayrı kültürden ve toplumdan gelen insanların biraraya gelmeleri zor mu?

Mr. Gottman: Her ilişki kültürlerarası bir ilişkidir. Herkes ayrı ailelerden biraraya geliyor. Birbirlerine alışmaları gerekiyor. Birbirlerinin geleneklerine de saygı göstermeleri gerekiyor. Yeni bir aile oluşturuyorlar.

Evlenmeden önce insanlar genelde birbirlerine iyi yönlerini gösteriyor. Bu sorun getiriyor değil mi?


Mr. Gottman: Daha en başta ortada aslında. Çiftler ne kadar iyi taraflarını gösterse de birlikte çıktıkları olumlu ya da olumsuz yönlerini görebilirler.

Mesela bir taraf kendisini çok temiz, düzenli gösterebilir ama evlendikten sonra bunun tam tersi de çıkabilir...

Mrs. Gottman: Birlikte yaşamıyorlarsa pek çok şeyi görmezler. Birlikte yaşadıkları zaman görmeye başlayacaklar. Orada da daha fazla kabul etmeyi çalışmaları gerekiyor.

Bir çiftin boşanacağını nasıl tahmin ediyorsunuz?

Mr. Gottman: Birbirlerini dinliyorlar mı ona bakıyoruz. Bir sorun olduğunda "Bunun sebebi sensin" diyorlar mı? Bunlarla anlaşılabiliyor.
Mrs. Gottman: Eğer savunmaya geçiyorlarsa, "Hayır ben değilim" şeklinde davranıyorlarsa bu iyi birşey değil. Birbirlerine saygısız davranıyorlarsa boşanırlar. Çiftlerden önce tartışma yapmalarını istiyoruz. Fizyolojik uyarılma şiddetli oluyorsa bu da kötüdür.

SÜREKLİ KAVGA EDİYORLAR

Bu kadar zamandır evlisiniz. Hiç kavga etmediniz mi?

Mr. Gottman: Sürekli kavga ediyoruz
Mrs. Gottman: Korkunç görünen büyük kavgalarımız oluyor. Ama önemli olan o kavganın ardından birbirimizi onarırız.
Mr. Gottman: Çünkü özde çok iyi arkadaşız.


Bu Röportaj, 13.10.2010 tarihinde HaberTürk internet sitesinde yayımlanmıştır.

Kaynaklar
http://www.haberturk.com/saglik/haber/560771-esler-birbirini-neden-aldatiyor



Paylaş

Ekim 02, 2010

35 yılda 3 bin çifti araştırdılar bir bakışta evliliğinize ömür biçebilirler


Psikolog doktor John Gottman ile meslektaşı ve eşi Julie, evlilik ve ilişkiler konusunda uzman. John Gottman, Psychotherapy Networker dergisi tarafından ‘Son 25 Yılın En İlham Verici İlk 10 Terapisti’ arasında gösterildi. Yıllardır bu alanda araştırmalar yapıyorlar. ABD’de kendi isimlerini taşıyan bir enstitüleri var. Bugüne kadar 40’ı aşkın kitap yazdılar, yaklaşık 10 bin kişiye mutlu bir evlilik ve ilişki yürütmek hakkında eğitim verdiler.

Türkçe’ye de çevrilen ‘Evliliği Sürdürmenin 7 İlkesi’ kitapları tüm dünyada yarım milyon sattı. 35 yılda 3 binin üstünde çiftle araştırmalar yapan Gottman’lar, mutlu evliliğin sırlarını ortaya çıkardı ve boşanmanın çeşitli tekniklerle önlenebilir olduğunu kanıtladı. Aynı araştırmalardan yola çıkarak özel bir teknik geliştirdiler. Atölye çalışmalarıyla bu tekniği çiftlere öğretiyorlar. 6-12 Ekim’de Psikoloji İstanbul’un davetlisi olarak İstanbul’da da seminerler verecekler. Yeni evli bir çifti, iki saat izledikten sonra evliliklerinin ne kadar süreceğini yüzde 90 isabetle bildiklerini iddia eden Gottman’lara bir-iki soru sormak boynumun borcuydu...

Yeni evli bir çifte bakar bakmaz, 4-6 yıl sonra evli olup olmayacaklarını anlayabileceğinizi söylüyorsunuz. Evliliğin yürümeyeceğinin işaretleri neler?
- İlişkileri yaralayan, ‘Mahşerin dört atlısı’ dediğimiz davranış biçimleri var. Bunlar; eleştiri, aşağılama, savunmada kalma ve görmezden gelme (içine kapanıp iletişimi kesme). Ayrıca eşlerden biri tüm tartışmaları ‘dövüş ya da kaç’ prensibiyle ele alıyorsa, bir anlaşmazlık sırasında olumlu ve olumsuz etkileşim oranı bire birse, bunlar da kötüye işaret. Başarılı çiftlerde bu oran beşe dörttür. Yani 5 olumlu, 1 olumsuz.

İlişkilerinde güçlü sorunlar olsa bile, bir çifte evliliği yürütmeyi öğretebilir misiniz?
- Evet, kesinlikle. İlişkileri gerilmiş çiftlere, gözle görülür bir fark yaratma yeteneği kazandırıyoruz. Elbette her çifte yardım edilemez veya edilmemelidir. Örneğin ciddi boyutta aile içi şiddet varsa, kadının evliliği bitirmesi daha hayırlı.

Evlilikte ilk problemler ne zaman görülmeye başlar?

- Araştırmalarımıza göre genellikle evliliğin ikinci yılında. Balayı etkisi geçiyor ve eşler birbirini gerçekten ve daha derinden tanımaya başlıyor. Bebek de genellikle ikinci yılda yapılıyor.

Bizde üçüncü ve yedinci yıl tehlikelidir, denir. Bunda doğruluk payı var mı?

- Üçüncü yıl gerçekten önemli. Bu dönemde genellikle çocuk yapılmış olur. Çocuklar muhteşemdir ama küçükken çok fazla ilgi isterler. Özellikle de anneden. Bu da annenin zamanını ve enerjisini babayla çocuk arasında bölmesini gerektirir. Koca buna gücenebilir. Ancak araştırmalarımıza göre yedinci yılın özel bir güçlüğü yok. Geldiğimizde Türkiye’deki evlilikleri ve yedinci yılı araştırmamız gerekecek.

Bir evliliği yürüten beş şeyi saymanızı istesem...
- Karısının sözüne kıymet veren, ondan etkilenmeyi sorun etmeyen bir koca, tek eşlilik, saygı, anlaşmazlıklarda ‘mahşerin dört atlısı’ndan uzak durmak ve eşlerin birbirinin ihtiyaçlarına olumlu yaklaşması.

Peki evliliği bitiren beş şey nedir?

- Aile içi şiddet, aldatma, karısının fikirlerine önem vermeyen bir koca, sorunları çözerken aşağılama, eleştiri, savunmaya başvurma, anlaşmazlık durumlarında eşlerden birinin veya ikisinin birden tansiyonu yükseltmesi.

EVLİLİĞİN MODASI GEÇMEZ

Evliliği sağlıklı yürütmenin yollarını konuşuyoruz ama evlilik müessesesinin kendisi hayatta kalmayı başaracak mı? Birlikte yaşayanların, tek başına çocuk yapan kadınların ve boşanmaların sayısı her geçen gün artıyor...

- Evet, bizce evlilik hep olacak. Üstelik çiftler daha iyi ilişkiler kurmayı öğrendikçe daha uzun süreli ve mutlu evlilikler olacak. Araştırmalarımıza göre, anneyle baba arasındaki ilişki, çocuğun sağlıklı büyümesi için çok önemli. Çocuklarımızın iyiliğini düşündüğümüz sürece evlilik müessesesi de sürecek.

Atölye çalışmalarınızın adı ‘sevgi sanatı ve bilimi’. Sanat, yaratıcılık ve yetenek; bilim kesinlik ve nesnellik demek. Bir ilişkiyi yürütmek için bu özellikler mi gerekiyor?
- Bize göre sanat, yaratıcılık ve dürüstlük demek. Doğruyu, daha yaratıcı bir biçimde söylemek... Bilimsel araştırmalarımız sayesinde elde ettiğimiz sonuçları ifade ediyor. Üç binden fazla çifti, sorunlarını tartışırken, çözmeye çalışırken izledik, kaydettik. Sonra o kayıtları, başarılı ve başarısız çiftlerin sırrını çözmek üzere saniye saniye analiz ettik. Psikolojik değer ölçümleri yaptık. Tüm bu veriye dayanarak, yeni evli bir çiftin beş yıl sonra birlikte olup olmayacağını, onları sadece bir-iki saat izleyerek ve yüzde 90 isabetle söyleyebiliyoruz. Ayrıca atölye çalışmaları sırasında öğrettiğimiz yöntemlerin çiftlere ilişkilerini değiştirme fırsatı verdiğini de gördük. İki günlük eğitimden alınan ilham, bir yılın sonunda bile etkisini sürdürebiliyor.

Kimler atölye çalışmalarınıza katılmalı?

- Açık fikirli ve ilişki kurmanın yeni yollarını öğrenmek isteyen her çift katılabilir. Daha evlenmeden gelen çiftler oluyor, böylece daha iyi başlangıçlar yapılıyor. Onlarca yıldır mutsuz bir evlilik sürdüren ama hala ümidini kesmemiş çiftler de geliyor. Çoktan boşanmış ama birbirlerine ikinci bir şans vermek isteyen çiftlerin bile geldiği oluyor.

Neye benziyor bu atölye çalışmaları?
- Ders verirken eşimle canlandırmalar yapıyoruz, komik hikayeler anlatıyoruz. Çiftlerin uygulamasını istediğimiz alıştırmalar oluyor.

EVLİLİĞİ SÜRDÜRMENİN YEDİ İLKESİ


1. Aşk haritanızı geliştirin. Gottman, beyninizde eşinizle ilgili bilgileri depoladığınız yeri aşk haritası olarak tanımlıyor. Ne kadar çok bilgi olursa, o kadar iyi. Eşinizin hayallerini, ilgi alanlarını ve umutlarını bilmelisiniz.
2. Şefkatinizi ve hayranlığınızı ayakta tutun.
3. Birbirinize sırtınızı değil, yüzünüzü dönün.
4. Size bir şeyler öğretmesine izin verin. Bir ilişkide kimliğinizi korumak önemlidir ama eşinizden öğrenmek, esnek olmak da önemlidir. Eğer bu etkileşim karşılıklı olursa, eşler birbirine daha derinden saygı duyar.
5. Çözülebilir sorunları çözün. Halledilebilecek meseleler üzerinde uzlaşmak önemli. Bunun için şu beş basamağı dikkate alın: Yumuşak bir başlangıç yapın, tamir ve telafi girişimlerinde bulunmayı ve bu girişimleri kabul etmeyi öğrenin, kendinizi ve onu teskin edin, özveride bulunun ve birbirinizin hatalarına tolerans gösterin.
6. Tıkanıklığı açın. Temel sorunların çözülememesinin nedeni, her iki tarafın birbirinden çok farklı fikirlerinde inat etmesidir. Bu iletişimin önünü keser. Uzlaşamasanız bile, eşinizle empati kurmaya çalışın.
7. Paylaşılan anlamlar yaratın. Ritüeller, gelenekler, rol veya semboller üzerinden ikinizin de paylaştığı bir değerler sistemi yaratın. Bu sizi birbirinize yakınlaştırır.

Banu Tuna

Bu Röportaj, 02.10.2010 tarihinde Hürriyet Cumartesi ekinde yayımlanmıştır.

Kaynaklar
http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/15918507.asp?gid=66


Paylaş